Alişan Hayırlı
Malatya’da alıç mevsimi başladı
29 Eylul 2024 23:19Hekimhan’ın dağını taşını tutan yabani alıç için şimdi hasat zamanı. Alıç ve ürünleri, yüzlerce ailenin geçimine katkı yapıyor.
İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerin kaldırımlarında, üst geçitlerinde, işlek köşe başlarında rastlayanınız çoktur: Giyiminden ve konuşmasından köyde yaşadığı belli olan bir ya da birkaç kişi, ipe dizdiği sarı sarı meyveleri sopalara geçirmiştir ve bağırıyordur: “Alıııçç! Her derde deva! Malatya alıcııı!”
Metropolün doğadan uzaklaştırarak betona hapsettiği insanların çoğu “alıç” sözünden bir şey anlamadan, alıcın ne olduğunu bilmeden, bu küçük sarı “şeye” anlamadan ve acayip gözlerle bakıp geçer. Bilense, yıl boyunca güzün ve alıcın gelmesini dört gözle bekliyormuşçasına hemen atılıp bu alıçtan en az birkaç “ip” alır.
İşte, metropol mahkumlarının çoğunun bilmediği bu değerli ve yararlı meyve, Anadolu’nun birçok yöresinde, dağda bayırda, kırda tarlada kendiliğinden yetişen alıçtır ve birçok hastalığa iyi gelir.
• Sadece cevizin değil, alıcın da başkenti Hekimhan!
Alıç birçok yörede vardır elbet ama Malatya için ve özelde de Hekimhan için anlamı başkadır. Bir “yüksek rakım” yabani meyvesi olan alıç Hekimhan dağlarını çok sevmiştir ve her yerde kendiliğinden yetişmiştir. Güz mevsimi geldiğinde büyük kentlerde gördüğünüz o alıç satıcılarının çoğu ya Hekimhanlıdır ya da Malatya’nın başka bir yöresinden. Hekimhan dağlarında, kırlarında bulunan alıç ağaçları hem daha çok tür içeriyor hem de yüksek rakımı seven bir yabani meyve olduğundan bu bölgedeki alıçlar çok yüksek kaliteye ve verime sahip.
Alıç, dağlarda ve kırlarda kendiliğinden yetişen, yabani bir meyve ağacı… “Küresel GDO’cular” henüz bu değerli meyvemizi radarlarına alıp da yapısıyla oynamadılar. O yüzden doğal haliyle yiyip, bütün yararlı özelliklerini almanız mümkün.
Alıç dalından indirildiği haliyle de tüketilebildiği gibi, sirkesi ve türlü marmelatları da yapılabiliyor. Hekimhan’da, belki de Türkiye’deki ilk olma özelliğine sahip, alıç sirkesi üreten bir küçük fabrika bile var.
Alternatif tıpçıların kimilerine göre “ölümden başka her hastalığa çare”… Altın sarısı, al kırmızısı, turuncu renkli, hafif mayhoş tadıyla dağların yabani meyve kralı… Alıç.
• İşte tam mevsimi…
Alıç hasadını görüntülemek için Hekimhan’a gitmek üzere Malatya’dan yola çıktık. İstikamet Yazıhan üzerinden, cevizi ile ünlü Hekimhan köyleri… Yazıhan’ın Fethiye köyünü geçtikten sonra yol kenarlarında karşılaşıyoruz bu mübarek yabani meyve ile… Mevsimin ilk alıçlarını tadacağımız için heyecanlanıyoruz.
Dağlarda doğal haliyle kendiliğinden yetişen alıçları sahipsiz sandığım için, durup hemen koparmak ya da olgunlaşmış ve toprağa düşmüşleri toplamak istiyorum. Yol arkadaşım Yusuf Çalık, beni uyarıyor, “Hayır Alişan abi, helal olmaz, bunların sahipleri var, bizi vururlar” deyince hem şaşırıyor hem tatmaktan vazgeçiyorum. Meğer şu coğrafyada gözümüzün görebildiği uçsuz bucaksız dağları süsleyen her bir alıç ağacının sahibi varmış! Bu nasıl oluyor ki? Hayret!
• Dallara sırıkla vurarak…
Bu kutlu meyveyi seyretmek ve bir iki fotoğrafını çekmekle yetinip yola koyuluyoruz. Yazıhan ile Hekimhan sınırındaki Erecek köyünün muhtarı Mehmet Ali Yiğit bizi bekliyor. Alıç hasadını ve tarlalarını gezerken bize rehberlik yapacak.
Nihayet alıç hasadının yapıldığı ilk bahçeye ulaştık. Bahçe sahibi Nurettin Ulutaş elindeki uzun sırıkla ağaç dallarına vuruyor, serginin üzerine dökülen alıçlar aile fertleri tarafından toplanıp kasalara konuluyor.
Yerde serili mavi renkli plastik kökenli sergilere bakınca aklıma eski “hılalarımız” geliyor. Hıla, ince iple yapılan, ince ve renkli şeritleri olan bir tür büyük ve ince bez idi. Herkes hılasını kendisi dokur ve kullanırdı; kayısı hasadında, elma hasadında ağaçların altına hılalar serilirdi. Hey gidi günler…
• Çiftçi hep kaybeder!
Çiftçi Nurettin bir yandan alıç çırparken bir yandan da söyleniyor. Nasılsa bir gazeteci ayağına kadar gelmiş, hemen dert yanmaya başlıyor:
“Ne olacak bizim halimiz? Biz emek veriyoruz, tek tek topluyoruz, güneşin altında akşama kadar yorgun bitap düşüyoruz, bizim elimizden 20 liraya alıp 50-60 liraya satıyorlar”.
Bütün üreticilerin, çiftçilerin, köylülerin kaderi de aynı değil mi? Hangi çiftçi ürettiğinin karşılığını alabiliyor ki? Hangi köye, hangi tarlaya, hangi yaylaya gitsek aynı dert…
Alıç toplayanlar arasında gördüğümüz 85 yaşındaki Hatice teyzemize kulak veriyoruz: “Oğlum, benim küçüklüğüm, gençliğim hep bu ağaçların dibinde ya da başında geçti. Az mı topladık, az mı bu alıçlarla reçel yaptık”.
Bir yandan da içinde ukde kalmış bir yarasını dillendirmekten çekinmiyor: “Ah ah neler, neler çektim ben, benim kocam eve kuma getirdi!”
• Alıç cenneti Hekimhan
Erecek köyündeki çekimlerimizi tamamladıktan sonra tekrar yola koyulduk, bu sefer Alican ve Tahtalı köylerini geçip Dikenli’ye vardık. Dikenli köyü tam bir alıç cenneti; nereye baksak sarı, turuncu ve kırmızı renkte alıç ağaçları görüyoruz.
Köylüler tarafından silkelenen, toplanan ve kasalara konulan alıçlar “toptancılar” tarafının alınıp kamyonlarla, kamyonetlerle götürülüyor. Yol üzerinde alıç taşıyan çok sayıda araca rastladık. Köy Muhtarı Mehmet Ali Yiğit’e soruyoruz; “Bu civarda, yaklaşık 10-15 köyde yılda ortalama ne kadar alıç hasadı yapılıyor?” diye. Tahmin yapmak çok zormuş, çünkü elde resmi rakam yok. İlkel usullerle toplanıp, basit ticari anlayışla satılıyor.
• En iyi alıçlar bu yörede
Ancak tahminlerin bir ortalamasını alırsak, Hekimhan’da her yıl 500-600 ton civarında alıç hasadının yapıldığını söyleyebiliriz ki bu da ciddi bir rakam. Rekoltenin kesin tahmin edilmesi zor ancak, kesin bir şey var ki o da Hekimhan alıcının en az Hekimhan cevizi kadar üst düzey olduğu. Kalite konusunda burada yetişen alıçlar lezzet, boyut ve aroması yönünden hiçbir coğrafi bölge ile kıyaslanamayacak kadar üstün. Her ağacın, her renkteki alıcın tadı bambaşka…
Malatya genelinde en çok alıç ağacının yetiştiği bölge Hekimhan, Akçadağ ve Yazıhan olarak biliniyor. Tüm ildeki alıç hasadının rekoltesi binlerce ton olarak tahmin ediliyor. Allah’ın bu bölgelere ve dağlara bahşettiği büyük bir nimet…
Bu dağlardaki alıç ağaçlarının hemen hemen hepsi kendiliğinden yetişmiş yabani alıç… Bir kişi tarafından bizzat dikilen bir alıç ağacı olduğunu ben duymadım, duyan da yok.
• Alıç üretim ve satış politikası gerekiyor
Aslında devletimiz tarafından bu bölgelerde ciddi ve modern bir tarım politikası ve projesi uygulansa, dünyanın en büyük alıç üreten ülkesi olabiliriz. Üretilen bu alıçların sıcak satış dışında yan sanayi elde etmek için fabrikaların kurulması halinde ülkemize ciddi manada döviz kazandırır. Hem köylülerimiz hem de devlet kazanır, istihdama da çok büyük katkısı olur. Ayrıca yıllardır yalnızca kayısıya odaklanmış, dağı taşı kayısıya kesmiş Malatya yöresi için alternatif bir ürün kazandırmış oluruz.
Başta Hekimhan köyleri olmak üzere Yazıhan ve Akçadağ bölgelerinde yetişen yabani alıç hasadı Eylül ayının ikinci yarısı itibarıyla başlar, 1 ay kadar devam eder.
• Kalp ve başka rahatsızlıklar için…
Alıç dışında bu bölgelerde yine yabani olarak yetişen “sürsülük” gibi başka yemişenlerin de toplanıp satıldığını hatırlatalım. Kısacası ülkemizin dağları ve ovaları adeta yabani meyve ve şifalı bitkiler cenneti… Ülkemiz şifalı bitki ve meyveler açısından başka hiçbir ülkeyle kıyaslanamayacak kadar zengin… Yeter ki bu zenginliğin farkında olalım, sahip çıkalım, tarımı destekleyelim ve bunu modern ve ciddi projelerle insanlığa kazandıralım.
Alıcın meyvesinin ya da sirke ve marmelatının sağlığa faydalarından bahsetmeye gerek var mı? Başta kalp olmak üzere, kan dolaşımı iyileştirmesi ve kan spazmını gidermesinin yanı sıra hazımsızlık, ishal, karın ağrısı, şeker, hiperlipidemi ve hipertansiyona iyi geldiği bilimsel olarak ispat edilmiş.

Yorumlar (0)
Yazarın Diğer Yazıları
Güz vaktinin diyarı: Arapgir
20 Kasım 2025 23:19
Gündüzbey’in sonbaharı neden farklıdır?
12 Kasım 2025 23:19
Altaylardan Akçadağ’a halı dokuma sanatımız
27 Ekim 2025 23:19
Bir Mantar Uğruna…
19 Ekim 2025 23:19
Sincaplar arası birinci dünya savaşı
08 Ekim 2025 23:19
Nemrut… 40 yıl önce 40 yıl sonra
19 Eylul 2025 23:19
93 Harbi, Gönenli Zeki Baba, Edirne gezisi ve "iyilik yapmak"
06 Ağustos 2025 23:19
Reyhan Cenneti: Arapgir
20 Temmuz 2025 23:19
Şehir Hayatı, Kültürel Yozlaşma ve Biz
06 Haziran 2025 23:19
Beydağı bir tutkudur, kara bir sevdadır
25 Mayıs 2025 23:19
Kürne Mağaraları ve Şükrü Amca’nın mağara evi
06 Nisan 2025 23:19
Çiçek geldi, Eşi Çınar’a 25 Gün Sonra Kavuştu
27 Mart 2025 23:19
Kadiruşağı Köyü ve Akseki’ye tırmanış
05 Mart 2025 23:19
Gündüzbey… Çocukluğum… Ayranlı köfte… Koko’nun yeri
22 Şubat 2025 23:19
Porgalı Kezban Teyze ve “Kimliksiz Hakikatler”
21 Şubat 2025 23:19
BİR RADYO...
13 Şubat 2025 23:19
6 Şubat’ın ölenleri ve kalanları
04 Şubat 2025 23:19
Yağsa da bir yağmasa da...
02 Aralık 2024 23:19
Bir edebiyat çocuğu: 'Vınnık Cegeti'
11 Ekim 2024 23:19
Ah Gündüzbey’im ah!
23 Eylul 2024 23:19
İstanbul’da kalender bir esnaf: Pala Dayı
30 Ağustos 2024 23:19
Dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur: 40 yıl sonra gelen tarihi buluşma
15 Temmuz 2024 23:19
Basak Köyü’nde bir aşk hikâyesi…
21 Haziran 2024 23:19
Bir tarihi konak, bir tarihi adam
29 Nisan 2024 23:19
Hamido neden şehit edildi?
21 Nisan 2024 23:19
Nerede o annemin yaptığı bilikler!
12 Şubat 2024 23:19
Bana eski şehrimi verin, yenisi sizin olsun
26 Ocak 2024 23:19
Var mı itirazı olan?
07 Ocak 2024 23:19
Sandıktan çıkan bir fotoğraf
27 Aralık 2023 23:19
Sancımız hafif mi, orta mı, ağır mı?
17 Aralık 2023 23:19
Hasta oldum
13 Aralık 2023 23:19
Bir yangının külünü yeniden yakmayın!
09 Ağustos 2023 23:19
Verçenik Yaylası Kaçkar Dağlarında bir Malatyalı
06 Ağustos 2023 23:19
Şavşat Karagöl ve Tuğra Otel
02 Haziran 2023 23:19
Bilmezdik
13 Nisan 2023 23:19
Altaylar’dan Banazı’ya halı ve kilim sanatımız
03 Şubat 2023 23:19
