Bahri Kayaoğlu
[email protected]

DERMAN BABA

23 Aralık 2023 14:09

(İbretlik bir öyküdür. Sonuna kadar okumanızı öneririm.)

Gemici köyü babamın görevi gereği taşındığımız Fırat Nehri kıyısında şirin bir köydü. Malatya Elazığ arasında gelip giden trenler, tam köyümüzün karşısında, Fırat Nehri üzerinde kurulu ince, uzun bir köprüden geçerdi.

Bin dokuz yüz altmış üç yılıydı.

İlkokul ikinci sınıfa gidiyordum.

Benimle yaşıt, en iyi arkadaşım Tacettin'di.

Yaz günüydü...

Tacettin'le tren yolunda kaplumbağaları kurtarmaya gittiğimiz bir gündü. Sağı solu kavun, karpuz, sebze ekili tarlalarla dolu olan tren hattı boyunca yürüyorduk.

Yürümemizin nedeni, tarla sahibi köylülerin, ürünlerine zarar veriyor diye yakaladıkları kaplumbağaları getirip tren rayları içine bırakmalarıydı.

İki ray arasına bırakılan kaplumbağa bir daha çıkamıyordu çünkü. İleri gider, geri döner, tekrar döner, rayların dışına çıkacak bir yer bulamazdı. Üstünden geçen her trende başını kabuklu gövdesinin içine çeker, korkuyu yüreğinde duya duya o döngü içinde günlerce aç kalır, susuz kalır sonunda ölürdü.

Bu durumu ilk farkettiğimiz günden sonra Tacettin'le ara sıra gider, tren hattı boyunca yürürdük. Ölüme terk edilen kaplumbağa bulursak kurtarırdık.

*****

O gün üç kaplumbağayı sağ kurtardık. Yol kenarında sulak bir çayıra bıraktığımız anda taze otları yemeye başladılar, su içtiler. Kimbilir kaç gündür aç ve susuzdular. Son bulduğumuz büyükçe bir kaplumbağa ölmüştü.

Ölü kaplumbağayı alıp getirdik. Cılız bir dere kenarında yeni büyümeye başlayan selvi ağacının dibine gömdük.

Çocuk aklı işte;

"Dar yerde öldü, yattığı yer geniş olsun" dedik.

Gömdüğümüz yerin üstünü bir insan mezarı genişliğinde taşlarla çevirdik, toprağını bol bol koyduk. Baş tarafına, çapı yarım metreyi bulan yassı bir taş diktik...

*****

Ertesi yıl babamın görev süresi doldu. Gemici köyünden Malatya merkeze taşındık. Birkaç yıl sonra da İstanbul'a gittim, orada kaldım. Tacettin ile bir daha görüşemedik.

Aradan uzun yıllar geçti...

Gazeteciliğe başladığım 1981 yılının son aylarından biriydi. Tacettin telefonla beni aradı. Çocukluk arkadaşımın sesini duymak heyecan vericiydi.

Hal hatır sorduk.

Ayrı kaldığımız yıllarda yaşamımızın özetini birbirimize aktardık. İlkokuldan sonra o da Gemici köyünden ayrılmış, tahsilini tamamlamış, devlet memuru olarak şimdi başka bir şehirde yaşıyordu.

"Sana çok ilginç bir konu anlatacağım", dedi.

Önemli bir haber konusudur diye düşündüm.

"Yok", dedi.

"Aslında, ikimizle ilgili ilginç bir durum" diye devam etti.

Telefonda anlatmak istemedi.

Görüşmeye karar verdik.

Bana yakın bir şehirde yaşıyordu.

Kısa süre sonra onu ziyarete gittim.

Buluştuk...

*****

"Haydi anlat şu ilginç konuyu" dedim.

"Çocukken selvi ağacı altına gömdüğümüz kaplumbağayı hatırlıyor musun?" dedi.

"Hatırlıyorum" dedim.

"Ölüsünü raylar arasında bulmuştuk. Cılız bir dere kenarına gömmüştük."

"Ha, konu tamamen o işte".

Başladı anlatmaya...

"İlkokuldan sonra ben de köyden ayrıldım. Tahsilimi tamamladıktan sonra şimdi çalıştığım kurumda memur olarak göreve başladım. Bu arada köyümüzde çocukluktan beri sevdalı olduğum Ayşe ile evlendik.

İkimiz de çocuk sahibi olmak istiyorduk ama olamadık. Doktorlara gittik, tedavi falan gördük yine olmadı.

Bir gün tekrar çocuk konusunu konuşurken Ayşe döndü bana şöyle dedi;

"Annem diyor ki, bir yatır varmış, çocuğu olmayanlar, kısmeti kapalı olanlar, bir hastalığı, derdi olanlar hep ona gidiyormuş. Çoğu da derman buluyormuş. Zaten adı da Derman Baba'ymış. Yıllık izninde köye gittiğimizde bizim de ona gitmemizi istiyor."

Böyle şeylere pek inanan biri değilim.

Ayşe'yi kırmamak için "Gidersek bakarız" dedim.

*****

İki ay önce yıllık izine ayrıldım. Köye gittik. Birkaç gün sonra Ayşe'nin annesi önümüze düştü, dediği yatıra götürdü bizi.

"Varınca ne gördüğümü tahmin et" diyerek döndü bana Tacettin.

Gayrı ihtiyarı irkildim.

"Yoksa!", diye bağırdım...

Devam etti...

"Evet, tahmin ettiğin gibi. Seninle çocukken gömdüğümüz ölü kaplumbağa, yöre halkına şifa dağıtan bir yatır olmuştu. Etrafına beyaz boyalı dört duvar örülmüş, türbe görümünde kapatılmıştı. Güney tarafına ahşaptan yapılan kapıdan baktığımda şunu gördüm.

'Yeri geniş olsun' diye etrafını taşlarla ördüğümüz mezar, yarı taş, yarı mermerden bir metre kadar yükseltilerek yeniden yapılmış, üstüne koyu yeşil kadife bir örtü serilmişti.

Artık dalları göğe yükselen büyük bir ağaç olan o ince selvinin altına bir çeşme yapılmıştı. Orta yerindeki musluğunda akan su önündeki küçük havuza doluyor, oradan cılız dereye doğru akıp gidiyordu. Derman Baba'yı ziyarete gelenler bu çeşmeden abdest yenileyip, mezar başına geçip dualarını yapıyorlarmış.

Bu durumu görünce tabi gülme krizine girdim. Gözlerimde yaşlar aka aka durup durup kahkahalarla gülüyorum.

Ayşe ile annesi hayretlar içinde bana bakıyordu.

Kayinvalidem dayanamayıp telkinlerde bulunuyor;

"Ne yapıyorsun Tacettin? Gülme, çarpılacaksın".

"Mübarekin başında böyle gülünür mü yahu?"

"Tövbe, tövbe... Vallahi çarpılcaksın şimdi."

Ayşe, gerçekten çarpıldığımı düşünüyor olmalı ki endişeli gözlerle bana bakıyor.

Elimden tutuyor;

"Hayatım iyi misin?" diye soruyor durmadan...

*****

Nihayet gülme krizim geçince aldım eşimle kayinvalidemi karşıma, kaplumbağayi gömme hikâyesini baştan sona anlattım.

Eşim, inanıp inanmamak kararsızlığı içinde bana bakıp duruyor.

Kayinvalidem, itiraz ediyor hemen.

Derman Baba'nın bulunma eveliyatı bilgisine sahip çünkü.

"Olmaz öyle şey" diyor.

Ve devam ediyor;

"On altı ya da on yedi sene önceydi. Fadime kadının, yedi yıldır çocuğu olmayan gelini Hacer bu mübareki rüyasında görüyor.

"Mezar başıma gel, dua oku, çocuğun olacak" diyor kendisine.

Ertesi gün Hacer gelip eliyle koymuş gibi mezarını buluyor mübarekin. Başında oturup bir güzel duasını okuyor. Haftası geçmeden de hamile kalıyor.

Bu duyulunca önce bizim köyde sonra çevre köylerde her ne derdi olan varsa ona geldi. Hepsi de şifasını buldu. Onun için, 'Derman Baba' koydular adını. Hatta bu türbeyi, çeşmeyi Hacer'in kocası Mehmet yaptı. Çünkü peş peşe iki çocukları daha oldu..."

Ne dediysem ikna edemedim kayinvalideyi tabi.

Dönüp geldik eve.

Eşim, söylediklerime inanıyormuş gibi davransa da onun da hala içten içe ikna olmadığını düşünüyorum.

Aklıma seni bulup durumu anlatmak geldi. Birkaç kişiye sorduktan sonra Malatya'da babanın yaşadığı evi buldum. Telefonunu ondan aldım, aradım seni. Durum bu işte" diyerek bitirdi konuşmasını.

*****

Çok şaşırmıştım.

Çocuk aklımızla ölüsünü gömdüğümüz kaplumbağa, kendisini tren yolu rayları içine ölüme terk eden köylülerin derdine şifa dağıtan Derman Baba olmuştu demek.

Yöre halkı arasında onunla ilgili dolaşan efsanelerin haddi hesabı yokmuş. Çoktan ölmüş nenelerin, dedelerin anlatımına dayandırılan hikayelere bakılırsa, aslında Derman Baba asırlardır orada yatan bir evliyaymış!

Bu durumda ne yapabilirdik?

Aklımıza gelen fikirleri tartışıp duruyoruz.

"Halkı bizim gerçek hikayeye inandırmak zor" diyor Tacettin.

"Ama bu saçmalığı sonlandırmanın bir yolu var galiba" diye ekliyor.

Tacettin'ın bahsettiği çözüm yolu benim de aklıma yatıyor...

****

O dönemde Karakaya Barajı yapılıyor. Diyarbakır'ın Çüngüş ilçesi sınırları içinde Fırat Nehri üstüne kurulan barajın şu havzası, bildiğimiz kadarıyla Gemici köyünün gerisine kadar uzanıyordu.

Derman Baba'nın bu su havzasının içinde kalıp kalmayacağını öğrenmeye kalıyordu iş.

DSİ'nin (Devlet Su İşleri) bölge müdürlüğünü arıyoruz. Konuyu anlatınca bizi yetkili birine bağlıyorlar.

Yaptıkları ölçüme göre, bu yatır yeri su altında kalıyormuş ama yöre halkının tepkisi varmış.

"Asırlık evliya türbesi başka yere taşınsın" görüşü hakimmiş.

Daha karar verememiş onlarda...

İşin gerçeğini duyunca biraz şaşırıyor birazda seviniyor yetkili.

"O zaman bırakalım su altında kalsın" diyor.

"Yalnız, hazırlayacağımız rapora eklemek için sizin yazılı beyanınız gerekli. Verir misiniz?" diye soruyor.

"Tamam, veririz" diyoruz.

*****

İki yıl kadar sonra baraj havzası su dolmaya başladı. Fırat Nehri kenarında boşaltılan köylerle birlikte, eski köprü ve bizim kaplumbağa mezarı, diğer adıyla Derman Baba türbesi de su altında kaldı.

Şimdi üstünde dünyanın üçüncü, Türkiye'ın en uzun demiryolu köprüsü uzanıp gidiyor. Trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gelip geçiyor...

Bahri Kayaoğlu / Derman Baba

22 Aralık 2023 - Köyceğiz

Yorumlar (0)

Kalan karakter : 450
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!

Yazarın Diğer Yazıları

RAMAZAN GÜNLERİNDE PEK MÜHİM BİLGİLER!
07 Nisan 2024 14:09

CELAL BAYAR’I BAYILTAN GAZETECİ
01 Nisan 2024 14:09

Kanal Altı Çalışması
15 Şubat 2024 14:09

EŞREF DEDE
21 Ocak 2024 14:09

ÇERÇİ
07 Ocak 2024 14:09

HAYATIMIZDAKİ 'KÜÇÜK' ŞEYLER
17 Aralık 2023 14:09

GERÇEK AŞK NEDİR?
13 Aralık 2023 14:09

BABAANNEMİN 'ÇİROK'LARI'*
06 Aralık 2023 14:09

MELİK GAZİ'NİN 900 YILLIK CESEDİNİ YEDİLER!
16 Kasım 2023 14:09

BİR ZAMANLAR MAFYA BABASIYDIM!
15 Kasım 2023 14:09

KUŞ, FİFİ’YE OKKALI BİR KÜFÜR ETTİ!
03 Kasım 2023 14:09

ÖKÜZLERİN KIÇINA BAKMAK
24 Ekim 2023 14:09

ANI DEFTERİ
23 Ekim 2023 14:09

Bir çocukluk anısı... MİSAFİR
03 Ekim 2023 14:09

HİÇ BİR TRENİN GELMEDİĞİ GAR
29 Eylul 2023 14:09

Gazetecilik dönemi anılarından: KAPICI OLDUM!
21 Eylul 2023 14:09

100 YIL YAŞAMAK İSTER MİSİNİZ?
14 Eylul 2023 14:09

'DİN ADAMLARININ ALDIĞI MAAŞ CAİZ MİDİR?!'
22 Ağustos 2023 14:09

YILANIN SU İÇTİĞİ YER
03 Haziran 2023 14:09

Ömer’in Odasında Kim Yattı?
06 Kasım 2022 14:09

Evin En Öksüzü Babalardır
20 Haziran 2022 14:09

MÜBAREK RAMAZAN AYINDA PİZZA TARİFİ...
14 Nisan 2022 14:09

Bir acı haber daha
12 Nisan 2022 14:09

RAMAZAN GÜNLERİNDE PEK MÜHİM BİLGİLER!
10 Nisan 2022 14:09

KÖY GÖÇÜREN
01 Mart 2022 14:09

BU İNGİLİZ KADIN KADAR OLAMADIK!
06 Aralık 2021 14:09

GAZETECİ MAFYA BABASI OLURSA…
10 Kasım 2021 14:09

Gazeteden Kovulunca Kapıcı Oldum
05 Kasım 2021 14:09

KANAL ALTI ÇALIŞMASI…
19 Ekim 2021 14:09

Tüm Yazılar