ALTIN
 2.468,19
DOLAR
 32,4306
STERLİN
40,3674
EURO
 34,5013

Bu hafta nostaljik bir yazı değilde günümüze atıf yapacağım bir anı yazısı yazmayı uygun gördüm. 
Umarım sıkılmazsınız.
Şu korona denen illetin hayatımızı zehir ettiği şu günlerde, benim başımdan 
geçen tam da trajikomik diyebileceğim bir olayı anlatmak istiyorum:
Bu olay benim kanser illeti ile boğuşduğum günlerde, kemoterapi almaya gittiğim hastanede gerçekleşti.
Kemoterapi odaları nasıldır bilir misiniz?
Yan yana sıralanmış, baba koltuğu tabir edilen, sırt kısmı yatırılabilen çok rahat koltuklardan ve serum askılıklarından oluşan sade ve büyükçe odalardır. Bu koltuklarda yan yana oturan hastalar seruma katılmış ilaçlarını alırlar ve beş, altı saat kadar olan bu süreçte de ister istemez birbirleriyle sohbet etme fırsatı bulurlardı...
Kemoterapi günüm gelmiş, hastanede, koltuğuma uzanıp gözlerimi kapatmış ve ilk temizleme serumunu almaya başlamıştım ki yan koltuğa birinin geldiğini hissettim. 
Selamunaleyküm diyen davudi bir sesle kendime geldim. 
Kırk yaşlarında, yakası yarıya kadar açık gömleğinin üstüne giydiği yeleği, omuzuna attığı ceketiyle ve de arkasına bastığı ayakkabısıyla Malatya tabiriyle eski kulağı kesiklerden diyebileceğim bıçkın bir ağır abiydi gelen...
Selamdan sonra sohbetimiz başladı. Akciğer kanseri teşhisi koyduklarını ama kendisinin buna inanmadığını kendinin aslan gibi sağlıklı olduğunu ve sıgarayı çok içtiğinden bahsetti, ilk kemoterapisini alacağını söyledi. Bu sohbet sırasında onun da boş su olarak verilen ve damarları temizlediği söylenen boş temizleme serumu bağlanmıştı. 
Serumun yarısına geldiğimiz sırada:
“Yav ağabeg bu kemoterapi midir ne gızıl gurtdur adamı perişan ediymiş diyler. Bu neyki adamı perişan ede. Bağh bana heç bi şey olmuyu”
Ben “Gardaş, bu serum boş, hakiki ilaç daha sonra verilecek” dedimse de sözlerimi hiç önemsemeden devam etti:
“Sen bizi ne zannediysin ağabeg, biz yol yordam görmüş, feleğin çemberinden geçmişik, bi böyügü susuz devirmişik, bu ilaç ne ki. Ben bu serum şişelerini içerim, ağzımı da zumzuğumla siler giderim”. 
Ne diyebilirdimki, sadece gülümsedim ve koltuğuma uzanıp tekrar gözümü kapadım. Komşum bir süre daha konuştuktan sonra ses kesildi veya ben dalmıştım...
Aradan bir kaç saat geçmişti ki komşumun dürtmeleriyle uyandım. 
Kısık sesle:
“Ağabeg p..ğhunu tökem bana bağh ölüyüm ellaham”
Kafamı çevirdiğimde kıpkırmızı bir yüz ve yardım isteyen mahzun bir bakışla karşılaştım. Hemşirelere seslendim gelip ilgilendiler ve biraz rahatladı. 
Ben sana demiştim demeye çalıştım ama beni dinleyecek hali yoktu. Ben de sustum normale dönmesini bekledim. 
Büyük konuşmalarına pişman olduğu her halinden belliydi. 
Serumlar bitip evine gidene kadar hiç konuşmadık, vedalaştık 21 gün sonra buluşmak üzere ayrıldık...
21 gün sonrayı iple çekiyordum. Mutlaka aynı gün ve aynı saatte gelmesi gerekiyordu. Ben hastaneye gittiğimde gelmiş ve yerine oturmuştu. Ben de yanına oturdum. 
“Nasıl geçti” diye sordum?
“Ağabeg, ben ettim sen etme, bu nasıl bi şeymiş? Üç defa ölüyüm diye ambülans çağırmışlar”...
Bu defa, “Ben sana bu ilaçların ağır olduğunu, bu işin yiğitlikle alakasının olmadığını söylemiştim değil mi” dedim.
“Haklıymışsın ağabeg cahallığh işte” dedi.
...
Kıssadan hisse: 
Malatya’lıların yiğitliğine sözüm yok ama
Bu korona virüsü, yiğit miğit dinlemiyor ha. Haberiniz ola...
Devlet elinden geleni yaptı, artık sıra sizde...
Yeter! bu vurdumduymazlığınız, anlayın artık, başka Türkiye yok...

SELAM OLSUN KENDİ VE TOPLUM SAĞLIĞINI DÜŞÜNEREK EVDE KALAN MALATYA’LILARA...

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, oturan insanlar ve iç mekan

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.