Coğrafi konumu ve sosyo-kültürel yapısı itibarı ile Anadolu’nun önde gelen şehirleri arasında yer alan Malatya birçok ilim, bilim ve sanat adamı yetiştirmiştir. Türk Halk Müziği ses sanatçılarından biri olan Sami Kasap’da bu coğrafyada yetişmiş, Malatyalı sanatçıların en önemlilerinden biridir.
Mesleği kasaplık olmasına rağmen yaşamı boyunca gerek ses sanatçılığı, gerekse ürettiği sanat eserleriyle yöre ve ülke kültürüne önemli katkılar sağlamış bir sanat adamı olmuştur...
1933 yılında Malatya’da doğan Sami Kasap Mesleği kasaplık olmasına rağmen, kendine ait bir kasap dükkanı bulunmayan ve Belediyeye ait mezbahalarda, sigortalı olarak çalışan biridir. Sami Kasap iyi bir sanatçı olduğu kadar, iyi bir aile reisidir. Gelenek, görenek, şive, örf, adet, memleket ve aile sevdası onu Malatya dışına çıkarmamıştır. Oysa müziğin başkenti İstanbul’a gitseydi sanat adına geldiği yer bambaşka olabilirdi.
Genç yaşlarda sesinin güzelliği farkedilince çeşitli mekanlarda sahneye çıkarak müzik bilgisini geliştirdi. 120 plak yaptı, 300 eser besteledi. Kendi bestelediği “bir dağ ne kadar yüce olsa bir kenarı yol olur” adlı eserle altın plak aldı.
Sami Kasap ile ilgili hayat hikayesini fazla uzatmadan, belki çok kişinin bilmediği esprili kişiliğinden bahsedeceğim. (Yazdıklarımın hepsi kendi anlattıklarıdır).
Sami ağabey anlatıyor;
“Almanya’ya bi gonser için çağırdılar. Ben de bizim kemancı kör Mamoş’u (Mamoş Saygılı) alarağh gettim. Adamlar sağolsunlar boy boy afişler bastırıp her yere asmışlar.
“Şark bülbülü, ünlü gazelhan Sami Kasap ve ünlü kemanist Mamoş Saygılı şehrimizde” diye reklam yapıylar ki gonser galabalığh ola. Şeheri gezerken o afişlerden birini gördüm. Görmez olaydım babo, dalgınlığhla ünlü kemanist yazacağhlarına, ünlü komanist Mamoş Saygılı yazmamışlar mı. Bi harfi yanlış yazmışlar ama, bizim kemanist Mamoş olmuş gomunist Mamoş.
Mamoş bunu görürse, ben komanist miyim ula diye gıyameti goparır. Sağhladığh mağhladığh amma otele giderken bi köşede afişi gördü.
“Ula Sami, hele bağh, burda ne yazor”. (Adıyaman şivesi)
“Ne yaza oğlum kemanist Mamoş yazıyı”.
“Yoğh yoğh sanki ele yazmor”.
“Ula kör yanına mı geldi oğlum, kemanist yazıyı aha”,
Nettiysem olmadı gandıramadım.
“Vay, bunlar baa komanist yazorlar eyle mi ben çıkmorum sahneye”.
“Gardaş etme dutma, itin olam, bi yanlışlığh olmuş”.
“O zaman söle onlara, düzeltsinler”...
Vay baboo..! ben hangi bir afişi düzelttirem...
Neyse uzun lafın gıssası, körün göynünü ettim, gonsere çığhmaya ikna ettim.
Gonser öncesi Mamoşa dedim ki;
“Oğlum alaturalara (atılan paralar) sahap ol. Sen paraları topla soyna bölüşürük”.
Gonser başladı, Kör Mamoş, bi hicaz taksimle girdi ki, ortalığ gırılıyı. Ben hem türkü söylüyüm hem de sepilen paraları sayıyım. Gözüm Mamoş’da. Elli mark, yirmi daha geldi, aha bi on daha etti yüz mark. Şu şişko, yüz mark daha tağtı etti ikiyüz. Paraları saymağhdan türkü söyleyemiyim.
Mamoş bu, gözünü gaçırmaya gelmez. Gaşnan göz arasında işi bitirir.
Üç aşşağı beş yuğarı alaturayı hesap ettim. Derken biri ‘bir dağ ne gadar yüce olsa bir kenarı yol olur’ uzun havasını istedi. Ben bi söylüyüm ki herif aşga geldi bir binlik markı dürüp Mamoşun kemanının arasına soğhmadı mı. Gözlerim faltaşı gibi açıldı. Bi daha, bi daha söyletti, amma canı sağolsun, bin mark tağhtı ya canına gurban olsun.
Neyse yüzümüzün ağıynan gonseri bitirdik. Üst gattaki otele çığhtığh. Acele ediyim ki paraları bölüşek.
“Ula Mamoş, hele getir şu paraları bi sayağh hele” dedim
Mamoş; İstemeye istemeye cebindekileri çığhartıp saymaya başladı.
“Elli, altmış, yüz atmış, ikiyüz” derken altıyüz mark çığhtı.
“Daha yoğh mu dedim”,
“Yoğh, hepsi bu dedi”.
“Ula Mamoş eyi bağh dedim, cebinde unutmayasın”.
“Yoğh diyi başka bi şey demiyi”.
“Ula sahtekar bana uzun hava söylettiren herif bin mark vermedi mi? Gözüme mi inanam sana mı inanam”. Dedim.
Daha diy ki yoğh, “Sami gardaş o yüz marktı sen yanlış görorsun”.
“Ula madem ben yanlış görorum, o herif aşağıda, şimdi gidip soracam, gardaş sen kaç mark tağhtın diye. Eğer bin mark derse, ula seni Almanya’da bırağır giderim, burda sersefil galırsın ona göre”.
Hıznan odadan çığhtım, ayağlarımı yere vuruyum ki beni gidiyi zannetsin. Merdiven başına gelmiştim ki, gapı açıldı,
“Sami gardaş hele gel hele” diyen Mamoş’un sesi duyuldu.
“Noldu Mamoş dedim”;
“Gözüm görmor ya gardaş, bin mark burdaymış, bin markı yüz mark görmüşüm gardaş gusura galma gel bölüşek”...
&&&
Gasap Sami’nin kızı ve damadı Amerika’da Newyork’ta yaşamaktadırlar. Sami ağabey kızınının daveti, üzerine bir gün Newyork’a gider. On beş gün sonra Gasap Sami, Malatya caddelerinde gezmektedir. O tarihte Malatya’nın nüfusu bu kadar kalabalık değil, herkes duymuş Amerika’ya gittiğini.
Görenler merak içinde sorarlar;
“Sami abe, ataş almaya mı gettin Amarika’ya. Niye çabuğh geldin?”
“Gardaş heç sorma, sabah evden çığhıyım, ağhşama gadar fırlanıyım, bi Allah’ın gulu demiy ki Sami abe yorulmuştursun, gel otur, hele bi soluğhlan. Bi çay söyleyem de içesin. Yoğh gardaş yoğh, bele melmeket mi olur? Melmeketime gurban olalar belekim”.
&&&
Gasap Sami’nin rahmetli babası oğlunun çevresinden ve arkadaşlarından rahatsızlık duymaktadır. Oğlunun belli işi olan ticaret erbabı, (Onun tabiriyle) belli başlı kişilerle arkadaşlık etmesini istemektedir.
Bir akşam üstü, evlerinin kapısında son model bir şevrole araba durur. Birileri iner ve kapıyı çalarlar. Kapıyı Gasap Sami’nin babası açar,
“Buyurun evladım, kime bağhtınız”
“Sami Beye bakmıştık bey amca”
“Sami işe getti çağam, ben babasıyım, bana söyleyin ne diyecekseniz”
“Yok bey amca, biz kendisini görecektik. Şu kartımızı ona ver, o bizi arar”
Kartı verip kibarca ayrılırlar. Kartta, gelenin ismi ve “Acente” yazmaktadır. Bunu gören yaşlı adam nasıl mutlu olmuştur anlatamam. Nasıl mutlu olmasın, oğlunu ilk defa aklı başında, varlıklı ve otomobil yedek parça satışı yapan bir esnaf aramıştır..!
Sami Kasap, eve geldiğinde, babası;
“Afferim oğlum, şimdiye gadar seni hep, p...şt, pe......venk herüfler, hep gevendeler soruydu. İlk defa aklı başında biri seni sordu. Herüf acentacı mıymış neymiş.”
Sami ağabey, devamla;
Garta bakınca kim olduğunu anladım. Beni soran, pavyonlara gonsomatris kadın ayarlayan, şarkıcı bulan Antep’li bir aracıydı.
Zavallı babam “Acente” kelimesini görünce yedek parça satıcısı zannetmiş gelenleri. O zaman, yedek parça satanlara “Acentacı” denirdi.
Heç bozmadım, rahmetli babam eyle mutluydu ki anlatamam, gelenin ne iş yaptığını söylesem gene üzülecekti...
&&&
Gasap Sami ilerde yıllarca süren bir beraberliğe imza atacağı sevgili eşi Mahire ablayı almak, için ne mücadeleler verdiğini şöyle anlatıyor.
Mahire ablayı ilk gördüğü gün, beyninden vurulmuş ve bu kadın benim helalim olmalı diye düşünmüştü. Konuyu ailesine açtı ve kız tarafına niyetleri bildirildi. Fakat kızın babası Gasap Sami’nin yaptığı işi beğenmediği için onu hiç tanımamasına rağmen ben “Gevende” ye kız vermem diye kestirip attı.
Sami bu, tuttuğunu koparan bir yapısı olduğu için hiç geri adım atmadı. Günlerce ne yapabilirim diye düşündü, stratejiler geliştirdi...
Müstakbel kayınpederi dini bütün biriydi. Vakit namazlarını mümkün olduğunca mahalle camisinde kılardı. Gasap Sami’nin aklına dahiyane bir fikir gelmişti.
Ertesi gün, sabah ezanı okunur okunmaz, abdest alıp kayınpederinin gittiği caminin yolunu tuttu. Sabah namazında cemaat ancak bir saf dolduracak kadar az oluyordu. Sami camiye girdiğinde kayınpederi henüz gelmemişti. Bir müddet arka saflarda oyalandı ve kayınpederi gelince hemen onun yanındaki boşluğa yerleşti.
Namaz başladı, Sami kayınpederinin yanında huşu..! içinde namazını kıldı ve kayınpederi namazın sonunda selam verdiğinde, yanıbaşında namaz kılan genç bir delikanlı gördü. Ertesi gün, daha ertesi gün ve daha ertesi gün durum değişmedi. Zavallı adam her sabah namazında selam verdiğinde aynı kişiyi görüyor ve ne dini bütün, temiz bir genç diye içinden geçiriyordu. Artık Sami’yi çok iyi tanıyor ve takdir ediyordu. Kızımı bu genç gibi, dindar biri istese ne olurdu sanki, hiç düşünmeden gönül rahatlığıyla verirdim diye düşünüyordu..!
Fakat bu çok takdir ettiği ve beğendiği gencin kızını isteyen türkücü olduğunu bilmiyordu.
Sami geliştirdiği stratejilerinin sonucunu aldığının farkındaydı, çünkü kayınpederinin sevecen ve sevgi dolu bakışlarının artık kendi lehine kullanılacak kıvama geldiğinin farkındaydı.
Anasına kızı istemek için haber göndermelerini istedi. Babası, oğlum sen doğru dürüst bir iş bulmazsan senin gibi bir gevendeye kız vermezler.!. Boşuna bizi el aleme rezil etme dediyse de dinletemedi. Ve kız istemek için kız evine gittiler.
Kızın babası, yatsı namazını kılmış eve yeni gelmişti. Kızını istemeye geleceklerini o an öğrendi. Nereden çıktı bu kız isteme, daha önce gevendeye kız vermem dedim anlamadılar diye düşünürken, gelmelerine izin veren eşine de kızmaktaydı...
Kapı çaldığında kızın babası, Kasap Sami’nin ailesini nasıl kırmadan reddedebilirim diye düşünürken, Sami ve ailesi misafir odasına girmişlerdi bile.
O da ne..! Gözlerine inanamıyordu, gelen genç her gün sabah namazında aynı safta namaz kıldığı gençten başkası değildi...
Sonuç mu?
Tabi ki mutlu son ve güzel bir düğün...
Kıssadan hisse, azmin elinden hiç bir şey kurtulmaz.
&&&
Hem sanatında, hem de insan ilişkilerinde başarılı olan müstesna sanatçımız Sami Kasap, 3 eylül 2002 de karaciğer yetmezliğinden hayata gözlerini yumdu.
Mekanı cennet olsun...
Yine bir değerimizi andık ve de sizlere hatırlattık...
Selam olsun Malatya’mın güzel insanlarına…