ALTIN
 2.468,19
DOLAR
 32,4306
STERLİN
40,3674
EURO
 34,5013

Bugün, 20 Nisan Cumartesi günü BİLSAM’da, merhum Eski Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu (Hamido) ve ailesinin şehit edilişinin 46. Yılı münasebetiyle yapılacak olan anma söyleşisinde yönetici olarak görev yapacağım. Konuşmacı Malatya’nın efsane isimlerinden Naci Şavata ağabeyimiz… Her ne kadar yönetici olarak görev yapacak olsam da, BİLSAM yöneticisi İlhan İçen Hocam, benim de tespitlerimi sunmam için ricada bulundu. Önce kabul ettim, fakat sonra düşündüm, olayın ve dönemin en önemli şahitlerinden biri olan Naci Şavata gibi bir ismin yanında konuşmanın hadsizlik olabileceğini düşünerek, tanıklıklarımı ve analizlerimi yazılı beyan ederek tarihe not düşmeyi daha uygun gördüm.

Şöyle ki;

“Hamido’nun şehadeti” olayına başka bir pencereden bakmak, bu suikasttan hareketle bir Türkiye profili çizmek, günümüz gençlerine bir bakış açısı sunmak istiyorum.

46 yıl önce yaşanmış, kelimelerin anlatmaya kifayet edemeyeceği kadar vahşi olan ve etkileri hâlâ devam eden bu menfur suikastın günümüzle bağlantılarını yansıtmaya çalışacağım.

Hamido’yu gerçek manada anmak, onun ruhunu şad etmek istiyorsak, O’nun derdini, davasını, kavgasını, mücadelesini anlamamız gerekiyor. Bununla birlikte Hamido’nun şahsında bu millete bedel ödetenlerin sinsi planlarını, amaçlarını, hedeflerini de iyice idrak etmemiz gerekiyor. Sadece hatıraların yâd edildiği anma programlarıyla, bir bilincin, bir şuurun tezahürü olmayan dualarla yetinmemiz düşünülemez.

Yaşı 40’ın altında olanlar, Hamido olayını geçmişte yaşanmış olmuş bitmiş, ülkemiz tarihindeki binlerce olaylardan biridir, deyip geçebilir. Dünü anlamayan, bugünü anlayamaz ve yarınları inşa edemez.

(Tarihin her karanlık döneminde olduğu gibi maalesef, Malatya en ağır bedel ödeyen illerin başında gelmektedir. Hatırlayalım; CHP-DP çekişmesi, 12 Eylül anarşi dönemi sağ-sol çatışması, Alevi-Sünni provokasyonları, 28 Şubat Post modern darbesi gibi… Malatya sosyo-kültürel yapısı, entelektüel birikimi ve yetişmiş insan varlığıyla tebarüz ettiği için her geçiş döneminde aktif rol oynamış, bu yüzden en fazla darbe yemiş bir şehirdir.)

Önce suikastın yapıldığı zamana (17 Nisan 1978’e) kısaca bir göz atalım: Türkiye karanlık hem de zifiri karanlık bir dönem yaşıyor. Ben o zaman 18 yaşındayım. Malatya Lisesi ikinci sınıfa gidiyorum. Bugün mesleki ve sosyal yönden önemli başarılar elde eden İlhan İçen Hocamız ve Sadi Ergül gibi ağabeylerimizle aynı okulda okuyoruz.

Ben o tarihte, Gündüzbey’de, iki uçtan birinde, “ülkücü” tarafta yer alıyorum. Hem de çocuk yaşta ideolojik kampın hızlı ve gözü kara bir savaşçısı olarak… O karanlık dönemde “vatanı kurtarmaya” çalışıyoruz.

17 Nisan Pazartesi günü saat 21.00 civarı… Acı haber Gündüzbey’e ulaştı. “Hamido’yu vurmuşlar, haydi şehre gidiyoruz.” Bir minibüs tutarak köyün gençleri ile bombanın patladığı Kanalboyu’ndaki apartmanın önüne koştuk. Duvarlar patlamış, evin içine kimse alınmıyor. Yarından itibaren büyük felaketlerin yaşanacağı, o akşam karabulutların Malatya semalarında dolaşmaya başlamasından belliydi.

Ertesi günü eski belediye binası önünde toplandık. Cenaze töreniyle birlikte ip koptu. Hamido’yu ve ailesini katleden “görünmez güçlerin” amaçladığı olaylar başlamıştı. Eski Türkiye’nin “devleti” kendi çocuklarını, taraf gözetmeksizin acımasızca katlediyor, kardeşi kardeşe vurduruyor, pervasızca kan akıtıyor, darbe ortamının sağlanması için bütün enstrümanları kullanmaktan çekinmiyordu. Biz ise gözümüzü kapatmış, “vatanı kurtarmak” için canımızı feda ediyorduk!

Bir nesil yok oldu! Malatya, ağır yara aldı. Şehirdeki barış ve kardeşlik bağı koparken, 10 yıllar içinde kendini toparlayamadı. Bugün yaşadığımız derin problemlerin kaynağını işte bu karanlık dönem oluşturdu.

Derken 12 Eylülcüler muradına erdi, darbe yapıldı, ülke askeri yönetime devredildi ve birden silahlar sustu, ülkemizi karıştıranlar bir anda “kurtarıcı” oldu.

*****************

Aradan geçti 16 yıl… Yıl 1994… Ufuk TV yönetiminde çalışırken ilk defa “Hamido” belgeseli hazırladım. O dönemin Valisi, Parti İl Başkanları, milletvekilleri, yerel yöneticilerini bulup belgeselde konuşturturdum. Olayların yaşandığı dönemde siyah beyaz TRT haberlerinde yayınlanan görüntüleri arşivden bulup belgeselde yer verdim. Maalesef ki, beş bölümlük belgesel CD’lerini UFUK TV arşivinde bulamadık. Önemli bir belge Ufuk TV arşivlerinde yok olup gitti.

***************

Aradan geçti bir 20 yıl daha… Sene 2024… Hamido’nun şehit edilişinin 46. Yılı… Neredeyse yarım yüzyıl olmuş…

Ne cinayetin işlendiği yıllarda, ne de belgeselini hazırladığım 1994 yıllarında göremediğim “gerçekleri”, yazamadığım “analizleri” bugün görme ve yazma olgunluğuna ulaştığımı düşünüyorum.

Yaşımız ve düşüp kalmamız sonucu artık bambaşka bir çerçeveden değerlendirme sırası gelmiştir.

Sihirli cümle şu: “Coğrafya kaderdir.” İş dönüp dolaşıp; İbni Haldun’a atfedilen, ama kimin söylediği tartışma konusu olan bu cümlede odaklanıyor.

Kutsal mekânlar, Kudüs, petrol, doğalgaz… Batı ile Doğu’yu birbirine bağlayan stratejik bir konum… Batı, Batı’da yaşıyor ama gözü hâlâ Doğu’da… Elini eteğini çekmez.

Ve tabii en önemlisi Müslüman Türk milletinin tarihi… Batı’nın korkulu rüyası… Tarih bizim kaderimizdir, alnımızda yazılı, hiçbir zaman silinmez. Viyana kapısına kadar dayanmışsın… Hristiyan Batı için potansiyel bir tehlike, bunların kanında var, yeniden dirilip her an tohum olup toprağa düşer, filizlenirse? 1095 yılında başlayan Haçlı Seferleri’nin 1291 yılında bittiğini yazarlar. Kim demiş 200 yıl sürdü? Haç ile Hilal’in savaşı kıyamete kadar sürer.

Hristiyan emperyalist Batı’nın bu topraklar üzerindeki oyunları, tezgâhları, asimilasyonları, yok etme içgüdüsü asla tükenmemiştir. Bugün de başka türlü haçlı seferleri düzenliyorlar.

Nasıl? İşte böyle: Parçala, böl, yut… Birbirlerine düşür. Başlarını kaldırmasınlar. Tarihteki amaç ve vazifelerini bir daha hatırlayacak hafızaları kalmasın, o güçlerini ve enerjilerini ebediyen kaybetsin diye… Doğu milletlerinde İslam’ın İ’si kalmasın diye… Batının İslam coğrafyası bilhassa Müslüman Türk milleti ile ilgili yok edilemez bir korkusu ve önyargısı var. Ya bunlar geri gelirlerse, ya yeniden doğarlarsa?

Biz bu coğrafyada yaşadığımız müddetçe, tarihimiz de öyle ortada durdukça, bize rahat yok. Batı bizim peşimizi bırakmaz. Ta ki Hristiyan olana kadar…

Öyle ise onların bütün hassas noktaları, sinir uçları ile oynayalım.

Nedir o?

Etnik çatışma,

Mezhep çatışması,

Sağ-sol ideolojik çatışma,

Laik-Müslüman çatışması…

Bütün aidiyetlerini kaşıyalım, birbirlerini yesinler dursunlar.

Öyle olmadı mı?

İşte 12 Eylül bu öldürücü darbelerden sadece biri…

İçerdeki satılmış işbirlikçileri ile 12 Eylül’ü tezgâhladılar. Daha doğrusu 12 Eylül’e giden süreci kurguladılar. Sonra bize kurtarıcı (!) gönderdiler.

Ardından PKK,

Ardından 28 Şubat,

Ardından Gezi kalkışması,

Ardından FETÖ ve 15 Temmuz…

Ve şimdi de ekonomik saldırı…

Yorgun düştü bu millet, birbirimizi vurmaktan, kardeş kavgasından bizar olduk. Hangi toprak bu kadar iç savaşı, kışkırtmayı kaldırabilir?

Hamido’yu niye seçtiler? (Ki Türkiye’nin ilk faili meçhul cinayetidir)

Hamido siyasi bir efsane,

Büyük bir aşiretin lideri,

CHP’nin, İnönü’nün kalesini yıkan siyasi figür,

Biz eğer Hamido’yu katledersek Malatya’da Alevi-Sünni çatışması yaratabiliriz.

Can damarından vuruyorlar.

Vuran kim, Amerikan bağlantılı devleti ele geçirmiş, kontrgerilla ya da derin devlet…

İşte bu genel çerçeveden baktığımızda Hamido katliamını daha iyi anlayabiliriz. Maalesef Hamido ve masum ailesi bu kirli oyunların kurbanı oldu. Hamido gibi değerlerimiz ve 10 binlerce gencimiz toprağa düştü.

Ne oldu, kim kazandı?

Hepimiz kaybettik. Vuran da kaybetti vurulan da… Kazanan tek taraf var: Vurduran Hristiyan Batı dünyası…

Peki, özelde Hamido olayı genelde ise 12 Eylül darbe döneminden çıkaracağımız ders nedir?

Türkiye bugün eski Türkiye değil… Türkiye’de artık faili meçhul cinayetler yok, anarşi yok, günde 20 kişi öldürülmüyor, darbeler yok, askeri vesayet yok, halkın seçtiğini halk deviriyor, hükümete ayar veren zinde güçler yok, siyaseti siyasetçiler yapıyor, herkes kendi asli görevini icra ediyor, kısacası o karanlık dönem bitti. Son 25 yılda Türkiye çok büyük mesafe kat etti.

Allah’a çok şükür ki, başka Hamidolar şehit edilmesin, 10 binlerce gencimiz hayatın baharında toprağa düşmesin, ülke etnik, dini, mezhep, siyasi vs bölünmelerle enerjisini tüketmesin diye, bir siyasi irade ortaya çıkıp son 25 yılda emperyalistlerin Türkiye üzerine kurguladıkları sinsi planları yırttı ve yüzlerine fırlattı, ülkemiz aleyhine kurulmuş bütün kirli masaları parçaladı.

Diyeceğim şu ki, Türkiye bu karanlık dehlizlerden çıkıp bu günlere geldi… Bu dönemi yaşamayanlar için bu anlattıklarımız masal gibi gelebilir.

Özetle bütün farklılıklarımıza rağmen kardeşçe yaşamasını öğrenmeliyiz. Kıçı kırık Amerika’da 72 millet, 72 inançla birlikte yaşıyor. Tarihi yok, medeniyeti yok, geleneği yok. Toplama bir ülke... Ama kurmuş bir sistem, uyduruk bir Amerikan milli şuuru yerleştirmiş, hayali bir Amerikan rüyası yaratmış.

Ama bizim binlerce yıllık medeniyetimiz, şanlı bir tarihimiz var, köklü bir geleneğimiz var. Mayamızda var bizim medeniyet kurmak… Farklılıklar içinde birlikte yaşamayı öğrenemesek tekrar ayağa kalkamayız, büyük devlet ve millet de olamayız. Eğer bunu başarırsak işte o zaman Hamido ve ailesinin de ruhu şad olur, katillerin de emelleri kursaklarında kalır.

Bizim nesil bugünlere gelene, bu olgunluğa erişene kadar düştü, kalktı, öldü, yoruldu, hata yaptı, savaştı, aldatıldı, kullanıldı ama herkes ne yaptıysa bu vatan, bu memleket için yaptı.

Bu toprakların çocuğuyuz, yerliyiz, ekmeğini yedik, havasını soluduk, bütün günahlarımız ve sevaplarımızla her şeyimizi bu topraklara borçluyuz, bu yüzden son nefesimizi vermeye en yakın olduğumuz şu yaşlılık dönemimizde, son bir kez bu vatana borcumuzu, naçizane bu yaşanmışlıklardan elde ettiğimiz tecrübeleri, genç nesillere aktararak ödemiş olalım dedik.

Miras olarak geride biriktirdiğimiz mal, mülk, para yok ama bize pahalıya mal olan bu tecrübe ve analizlerimizi halkımıza vasiyet olarak bırakıyoruz.

Ne mutlu ibret alana!

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.