İnsanlık tarihinin akışında yaşananlarla ilgili kayıtlardan yola çıkarak, en iyi olarak nitelendirilen devlet işleyişinin demokratik yönetim olduğu, bu yönetimin bilinen diğer yönetim şekillerine göre birçok üstünlükler taşıdığı söylenebilir. Bu yüksek kabul düzeyi nedeniyle, dünyanın neresinde olursa olsun, devletlerin yönetim uygulamaları, bu kabul düzeyine uygun verilerle değerlendirilir. Bu verilerin temel ölçütü ve en çok dikkate alınanı ise, devletlerin insan hakları konusunda aldıkları tavırlardır. Devletlerin bu tutum ve tavırları, evrensel ilkelere göre değerlendirilir. Devletlerin uygulamalarının evrensel olup olmadığını belirleyen ise, demokratik işleyişin temel ölçütleri olan hukuk kurallarına riayet edilip, edilmediğidir.
En gelişmiş demokrasiler olarak örnek gösterilen ülkelerde bile zaman zaman birçok demokratik ilkenin yeterince dikkate alınmadığı, istismar edildiği, yer yer ihlal edildiği de kayıtlara geçmektedir. Bu nedenle en gelişmiş demokrasiler de dahil, devlet tüm yapıp ettiklerinde ve uygulamalarında şeffaflık ilkesine bağlı kalmalıdır. Şeffaflığın en belirgin ögelerinden birisi, hemen her aşamada kamuoyuna açıklamalar yapılması ve vatandaşların bilgilendirilmesidir.
Demokratik yönetimin bir başka vazgeçilmezi katılımcılığı esas almasıdır. Halkın, vatandaşların ya da kamuoyunun yönetsel faaliyetlerle ilgili yerinde ve zamanında bilgilendirilmesi, devletin faaliyetlerinin yerindeliği konusunda katılımcılığı artırır. Birinci ağızdan mevcut durumlarla ilgili doğrudan aydınlatıcı paylaşımlar, kararlar ve uygulamalar konusunda kuşkuları azaltır. Ortak akılla karar alma mekanizmasını işletir. Böylelikle, yönetim uygulamalarıyla ilgili olası spekülasyonlarla kamuoyu oyalanmaz.
Demokratik yönetimin şeffaflığı ve hesap verebilirliği, hemen her karar ve uygulama aşamaları öncesi kamuoyu platformlarından aydınlatıcı bilgiler aktarmayı gerektirir. Bu açıklık, demokratikleşme adımının ve sivil toplum kuruluşlarının yönetimin paydaşı olmasının kabulüdür. Bu kabul yerelleşmeye yönelik adımların atılmasının başlangıcı ve paylaşımcı demokrasinin halk nezdinde güven tesisinin mutlak zorunluluğudur. Devlet uygulamalarıyla ilgili halkta güven tesisinin de sağlanmasıdır.
Herhangi bir durum ya da olay ortaya çıkıp, medya aracılığıyla tartışılmaya ve kamuoyuna mal edilmeye başladığında, devlet görevlilerinin, “…biz zaten bu durumu şu kadar zamandan bu yana biliyoruz ve olayı takip ediyoruz” minvalli açıklamaları inandırıcı olamaz. Çünkü " Biz zaten biliyorduk, sizden gizledik, sizin ne düşüneceğinizin bizim için önemi yok." demekle eş değer bir açıklama olur. Bu tür açıklamalar aynı zamanda, yönetimde zafiyetin işareti ve sıradanlığın bir tür tescilidir. Dahası, otoriter anlayışın, üstenci bakışının ürünüdür. Otokrasinin vazgeçilmezlerinden olan, “bizden iyi mi bileceksiniz?”, “biz devletiz ve devletin kendine özgü gizlilikleri olmalıdır.”, “bazı meseleleri konuşmak, devlet olarak benim iznime tabidir.” gibi günü kurtarmaya yönelik popülist siyasetin esiri olmak ve sizin yerinize biz düşünürüz der gibi yaklaşımlarla gerçeklerden giderek uzaklaşmaktır.
Bu türden bir yönetim dili, baskının ve güvenlikçi uygulamaları ön plana çıkaran yönetim anlayışının ürünüdür. Oysa günümüz demokrasilerinin temel özelliği ve vazgeçilmezi, yönetimde açık ve şeffaf olmalarıdır. Şeffaflık ve açıklık politikalarına bağlı faaliyetler arttıkça toplumda yönetime olan güven duygusu o derece gelişmektedir. Devletin açık ve şeffaf yönetimi benimsemesi, aynı zamanda hesap verebilirlik ilkesine bağlı olduğunun da teminatıdır.
Devlet örgütlü bir güç ve bu gücün kamuoyuyla buluştuğu zemin, faaliyetleridir. Faaliyetlere ilişkin politikaların belirlenmesinden, karar aşamasına, uygulamalara, sürecin denetimine ve kontrolüne, uygulama sonrası çıktıların verimlilik açısından değerlendirilmesine ve de ürün kontrolüne kadar geçen zamanda yapılanları devlet adına bürokrasi yürütmektedir. Bu manada, bürokratik mekanizma devletin vazgeçilmezidir ve kullandıkları yetkiler zaman zaman sınırsız boyutlara ulaşmaktadır. Kamu yöneticileri sınırsız kamu kaynaklarını kullanmaları nedeniyle, yapıp ettikleriyle ilgili hesap verebilir olmalıdır. Bunu sağlayacak olan, yönetimde şeffaflık ve açıklığın benimsenmesidir.
Devlet örgütlü bir güç ve bir bütün ve üst yapı sistemidir. Alt sistemlerinin koordineli işleyişiyle varlığını en uygun şekilde sürdürür. Faaliyet alanlarının hangisinin öncelikli olacağından, alınan kararların uygulanmasına ve ürün kontrolüne kadar geçen zaman zarfında, kamu adına bu gücü kullanan aygıt olarak, yönetimde açıklığı ve şeffaflığı benimsemelidir. Halk, yönetim organları tarafından yapılan iş ve işlemler konusunda yerinde ve zamanında aydınlatılmalı, faaliyetlerle ilgili bilgi ve belgelere ulaşım kolaylığı sağlanmalıdır. Halkın denetim gücü olduğu ve hesap sorma yetkisinin bulunduğu gerçeğiyle, kapalı kapılar arkasında alınan kararların dayatılması bağdaşmaz.
Demokrasinin kalıcılığı, halkın yönetimi sahiplenmesiyle sağlanabilir.
Devlet yönetiminde zafiyet, yozlaşma ve yolsuzlukları berberinde getirir. Yozlaşma ve yolsuzluk, işlerin aksamasının, tıkanıklığın, hastalıklı anlayışın kabulünün, belirsizliğin ve bütün bunlara bağlı güvensizliğin en önemli kaynağıdır. Bunu önlemenin yolu, evrensel hukuk kurallarının belirleyici olduğu adalet anlayışının devletin merkezi tarafından benimsenmesi, liyakati esas alan bir bürokrasinin olması ve hemen her tür uygulamayla ilgili her tür faaliyetin ortak akılla kararlaştırılmasıdır.