ALTIN
 2.468,19
DOLAR
 32,4306
STERLİN
40,3674
EURO
 34,5013

Her gün faili meçhul cinayetlerin işlendiği, kelle koltukta yaşanılan günlerden bir gün yaşadığı kentten dört yüz kilometre uzaklıktaki işine gitmek için sabahın alacakaranlığında uyanmış ve arabasıyla tek başına yola koyulmuştu.

Yaklaşık yüz ya da yüzelli kilometre kadar gittiğinde güneş yükselmeye başlamıştı. Ana yoldan birkaç köyü birbirine bağlayan grup yoluna ayrılan bir sapakta kalabalık bir aile topluluğunu gördü sapaktan önceki dönemeçten çıktığında. Yol kenarında bekleyen kalabalığa yaklaştığında içlerinden birinin el kaldırarak onu durdurmak için çabaladığını görünce, ‘kalabalık bir aile topluluğu, belki bir yardıma ihtiyaçları olabilir’ düşüncesiyle durdu ve sağ kapının camını açtığında el kaldıran adamın iki yolcularının olduğunu, uygunsa onları şehre kadar alıp alamayacağı sorusuyla karşılaştı. O an aklına bir kitapta okuduğu: “Asıl iyilik, tanımadıklarımıza yapılan iyiliktir, hâlbuki biz bütün hüsnüniyetimizi dostlarımıza saklayıp bunların dışında kalanları bir çırpıda ve kısa bir hükümle fena addediyoruz.” sözü gelmiş ve hiç tanımadığı insanlara yardım etmek istemişti.

Arabanın durmasıyla birlikte durakta bekleyen kadınlı erkekli yaklaşık yedi sekiz kişilik grubun birbirleriyle sarmaş dolaş vedalaşmalarını bekledi ve daha otuzlu yaşlarında bir kadınla bir erkek ellerinde valizleri olmadığı halde arabaya bindiler. Çelimsiz, normalden biraz daha uzun sayılabilecek boydaki sarı benizli, silik bir kişiliğe sahip olduğu seyrek ve ince bıyıklarından okunan erkek, sürücünün yanındaki koltuğa, kadın da sağ arka koltuğa oturdu.

“Otostopların hep bir kurbanı vardır. Konuşma kurbanı…” derler. Otostop çekip bir sürücüye misafir olduğunuzda muhabbetine de katlanmak zorunda kalırsınız. Tam tersi de olabilir, iyilik amacıyla aracınıza aldığınız bir otostopçu gereksiz mevzulara girerek sizi konuşma kurbanı da yapabilir

Araba hareket ettikten sonra selamlaştılar, tanıştılar. Sürücü, bir kamu kurumuna taahhüt işleri yaptığını, erken bir saatte işinin başında olması gerektiği için geceden yola koyulduğunu söyledikten sonra arabasına aldığı konuklarının ne iş yaptıklarını sordu. Ön koltukta oturan erkek, kendisinin sağlık memuru, arkada oturan eşinin de hemşire olduğunu ve her ikisinin de Eskişehir’de özel bir hastanede sağlık görevlisi olarak çalıştıklarını söyledi.

Sürücü, Portekizli yazar Jose Saramago’nun, Görmek isimli kitabındaki, “Arabanın içerisindeki dikiz aynası sadece arkadan gelen araçları kontrol etmeye yaramaz, aynı zamanda yolcuların ruhlarını da görmeye yarar.” sözünü anımsadı.

Oturduğu koltukta el çantasının içerisinden bir şeyler aramakla meşgul olan kadına dikiz aynasından baktığında sadece göğüs hizasından yukarısını görebiliyordu. Uykusuz gözlerinden hüzün akıyordu kadının. Feleğin çemberinden geçmeye çalışırken çarkının kırıldığını anlatıyordu gözlerindeki hüzün. Normal bir kadın vücudundan daha cüsseli bir yapıya sahip olduğunu, beyaz tenindeki pürüzsüz yüz hatları, dolgun ve pembemsi dudakları, sarının farklı bir tonunda bakımlı ve kabarık saçları ile çalakalem yapılmış makyajı dikkatinden kaçmamıştı sürücünün.

İthal arabaların daha yeni yeni ortalıkta fink attığı yıllarda arka camında “En iyi Yerli” yazan ve yeni aldığı vişne çürüğü rengindeki yerli arabasını gözü gibi koruyor, izmarit kokmasın diye zorunlu olmadıkça küllüğünde sigara söndürmüyordu. Arabanın göğsüne monte edilmiş mobil araç telefonunun altındaki kutucuktan eksik etmediği uzun Marlboro’sundan bir tane aldı ve sol elinin işaret parmağı ile orta parmağının arasına sıkıştırdıktan sonra, kapağı açıldığında kendine özgü tok bir çınlama sesi duyulan Zippo çakmağıyla yaktı. Kapı camını da iki parmak kadar indirdi sigara dumanının dışarıya çıkması için.

Sürücünün sigara yaktığını gören kadın oturduğu yerden sürücüye yaklaşarak “Abi bir sigara da bana verir misin?” dedi. Kadının sesinde sigara tiryakiliğinden kalma çatlak bir kısıklık vardı.Bir kadının kocasının yanında hiç tanımadığı bir erkekten sigara istemesini biraz yadırgamış olsa da çok da önemsememiş ve boştaki sağ eliyle paketi arkaya uzatarak kadına ikram etmişti.

Sigarayı alan kadın bu defa da çakmak isteyecekti. Sürücüyü meşgul etmeden, aynı şeyleri kocasından da isteyebilirdi ama kadın öyle yapmamış, sürücüden istemeyi yeğlemişti.

Adamla sürücü havadan sudan konuşarak sohbet ediyorlar, kadın sohbete dâhil olmuyor, derin derin düşünürken bir yandan da arabanın camından akıp giden doğaya bakıyordu. Aldığı sigarayı dibine kadar somura somura içine çektiği halde bir sigarayla açlığını gideremeyen kadının ikincisini istemeye utandığını ve sıkıntılı bir durumda olduğunu aynaya yansıyan duruşundan sezebiliyordu saçları kırlaşmaya yüz tutmuş deneyimli sürücü. Kadının bu halini sezince istemesine fırsat vermeden ikinci sigarayı da ikram etti arka koltuktaki kadına.

Konuklarını arabasına aldığı yerden hayli uzaklaşmışlar, bir saatten fazla süren bu yolculuk esnasında kadın sigara istemenin dışında tek kelime laf etmemişti. Konuşan kadını anlamak kolaydır, öfkesi, gülüşü, bakışı, sesi, kelimeleri onun anlatmak istediğinin de ötesini anlatır. Asıl anlaşılamayan kadın susan kadındır.

Hafiften sol tarafına dönen adam karısına:

“İlçeye yaklaştık, ilçede inmemiz gerek, buraya kadar gelmişken nüfustaki işimi de halledeyim daha sonra başka bir arabayla şehre gideriz” dedi.

Kocasının isteği karşısındaki tutumunu merak ederek dikiz aynasından kadını gözetleyen sürücü, adamla kadının aralarında bir uyuşmazlığın olduğunu; arka koltuğun en sağında oturan kadının ani bir tedirginlikle sürücünün arkasındaki koltuğa kadar geldiğini gördü.

Yerini sağlama aldıktan sonra kocasına:

“Abi beni şehrin otogarına bıraksın ben oradan giderim. Senin de canın cehenneme! Ne halin varsa gör!” deyince kadının suskunluğunun nedeni anlaşılmış, aralarında bir uyuşmazlığın olduğu iyiden iyiye su yüzüne çıkmıştı.

Kadının tepkisini yatıştırmaya çalışan adam, daha yumuşak bir ses tonuyla:

“İlçede işimiz uzun sürmez, bitirir birlikte gideriz.” diye alttan almaya çalıştıkça kadın daha da hırçınlaşıyordu. Artık gizleyeceği bir şeyi kalmayan, oyun oynamayı bırakan kadın, ifşa olmayı göze alarak gerçeği ifşa etmeye başlamıştı.

“Abi bu adam arabana bindiğimizden beri sana yalan söylüyor, kendisi sağlıkçı değil, ben de hemşire değilim. Ben, Eskişehir’de bir pavyonda konsomatris olarak çalışıyorum. Bu da çalıştığım pavyonda getir götür işlerine bakıyor. Bana âşık olduğunu, benimle evleneceğini, beni bu hayattan çekip alacağını söyledi. İki gün önce de köydeki ailesiyle tanıştırmaya getirdi. Bizi görmeye gelen yakınlarına beni hemşire olarak tanıttı. Bu iki günde köyde birine bir şey olsa tansiyonunu ölçmeyi bile beceremezdim. Ailesi de benimle evlenmesine karşı çıkınca evlilikten vazgeçti, daha düne kadar deliler gibi sevdiğini söyleyen bu şerefsiz…!” dediğinde adamın inmek istediği ilçenin yol ayrımı görünmeye başlamıştı.

Kısa bir süre sonra yol ayrımında olacaklardı. Ayrıma kadar olan mesafede tatlı bir iniş vardı, nasıl olsa kavşağa kadar kendiliğinden gider diyerek arabasının vitesini boşa aldı. Arabanın yavaşladığını ve ayrımda durduğunda ineceklerini hisseden kadın, emniyet kemeri bağlı olan sürücüyü iki eliyle arkadan kavrayarak sağ ve sol omuz boşluklarına parmaklarını geçirdi. Güçlü kadının kolları arasına sıkışan ve emniyet kemeri ile bağlı olduğu için hareket kabiliyetini tamamen yitiren sürücü, kavşağa çok yaklaştıkları bir noktada arabayı sağa yanaştırarak durdurdu. O anda ön koltukta oturan adam arabadan inerek solda trafik olur düşüncesiyle sağ arka kapıyı açarak kadını içeriden çekiştirerek hem sürücüyü kadının elinden kurtarmaya hem de kadını dışarıya çıkarmaya çalışıyor, kadın da arabadan inmemek için direnirken avazı yettiğince bağırıyordu.

“İnmeyeceğimmm! Abi ne olursun beni şehre götür, bu adamın eline bırakma!” diye yalvarıyor, bağırıp yalvardıkça da kavradığı vücudu olanca gücüyle sıkıyordu.

Kadını arabadan indirmeye gücü yetmeyen adam bu defa şiddet kullanmaya başlayarak kadını dövmeye başladı. İki eli bağlı olduğu için savunmasız kalan kadın suratına suratına yumruk yedikçe sarıldığı vücudu daha da sıkıyor, arada bir eli boşta kalsa da bir yolunu bulup yeniden kavrıyordu sürücünün bedenini. Kadını bu yöntemle arabadan indiremeyeceğini anlayan adam, bir an pantolonunun ceplerini karıştırdı ve cebinden sustalı bir bıçak çıkartarak kadına rastgele saplamaya başladığında kadın can acısıyla kavradığı vücudu bırakmak zorunda kalmıştı. Kadından kurtulan sürücü emniyet kemerini çözerek arabadan indi ve sol arka kapıyı açarak kadını çekiştire çekiştire arabadan indirdiler.

​ Yaralı kadın arabadan indikten sonra boylu boyunca asfalta uzandı. Arabasının kapılarını kapatarak hızla olay yerinden uzaklaşmaya çalışırken dikiz aynasından baktığında, kadının adam tarafından halen tekmelendiğini görebiliyordu.

Tanımadığı insanları arabasına almakla iyilik yapmış olacak, vicdanını rahatlatacaktı. Yaşadığı olay karşısında insanlara ne kadar iyilik edilse, ne kadar bağlılık gösterilse, karşılığında bir teşekkür bile beklememek gerektiğini anlamış ve o günden sonra arabasına tanımadığı hiç kimseyi almamıştı.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.