BEN İNSANLARI SEVERİM AMA GEREKTİĞİNDE DE DÖVERİM...
HELE Bİ SORUN NEDEN DÖVDÜM?
Cevapları aşağıdadır,okuyun yorumlayın:
"Çocuğun annesi dışarıda çok ağlıyor, doktor beni döver diye gelmeye korkuyor" dediler..
"Gelsin, söz bu defa dövmeyeceğim" dedim de anne geldi yavrusuna sarıldı.
-Küçük yerlerde doktorun istirahat saatı olmaz.Gece 3-5 defa hasta var diye uykudan uyandırılır.
Hani ciddi bir hastalık olsa eyvallah. Bir insana yardımcı olmanın mutluluğu uykusuzluğu da yorgunluğu da unutturur.
Haydi kaynana baskısından, koca zulmünden aciz kalıp gece yarısı hastalığa sığınıp ayılan bayılanlara da eyvallah.
O da bir nevi hastalıktır. Ben onları da ciddi şekilde muayene eder Plasebo (ilaç yerine serum fizyolojik, vitamin) bir sıvı enjekte eder, vitamin falan reçete eder yanında gelenlere uygun şekilde gerekli telkin ve uyarılarda bulunur" gönderirdim…
Yıl 1978 Ayancık Hava.Radar Komutanlığın da görevliyken askerlerin de hastalık taklidi yaparak revire veya gece evime geldikleri olmuştur. Aslında havacı sınıfında komutanlar karacılara göre daha anlayışlı davranırlardı. Ben de Emir altında, gurbette bir derdi vardır diye anlayışlı davranır gene plasebo ilaçlar ile durumu idare eder, arkadaşlarına, komutanlarına karşı mahcup etmezdim.
-Mustafa adlı bir er sık sık gece kendini yere atıp kendinden geçtiği için arkadaşları tarafından, baygın şekilde getiriliyordu. Bir çok gece uykumu böldü. Muayenehaneme gidip, muayene ettiğimde herhangi bir rahatsızlık bulamıyordum. 2-3 ml Serum fizyolojik kolundan cilt içine zerkettiğimde kendine geliyor ve birliğine gönderiyordum. Bu gidip gelmeler esnasında arkadaşlarının ifadesinden anladım ki Mustafa genelde 01-03 ve 03-05 nöbetleri olduğu zamanlar bayılıyormuş. Mecbur onun yerine başkası aynı nöbeti tutmak zorunda kalıyormuş. Bu uyanığa arkadaşlarına yaptığı haksızlık nedeniyle bozuldum. Gene bir gece saat 01:30 sıralarında kapı zili çaldı, askerler çalmıştı. Mustafa gene bayılmışmış, sara nöbeti geçiriyormuş.
"Gidin ona söyleyin, gerçek hasta değilse geldiğimde onu döverim, kalksın birliğine gitsin, hastaysa muayenehanenin önüne gidin geliyorum." dedim.
Giyindim gittim muayenehanenin önünde bekliyorlardı. Kapıyı açtım, sedye falan yok arkadaşları hep birden elbirliği ile muayene masasına taşıdılar. Onlar taşırken Mustafanın mimiklerini, kapalı göz kapakaları altında fıldır fıldır dönen göz hareketlerini, kasılmaları olup olmadığını izledim.Bir avcu sıkı sıkı yumruk halinde titrerken, diğeri açık sallanıyordu. Mustafa sara numarası yapıyordu kanaatına vardım. Gene de her ihtimale karşı tansiyonuna falan bakıp, sistemik muayenesini yaptım. Mustafa sağlamdı.
"Mustafa, aslan Mustafa kalk, senin bir hastalığın yok, arkadaşlarının da, benim de iyi niyetimizi suistimal ediyorsun" derken de yanaklarına hafif fafif el ayası ile dokundum. Mustafa'nın kulakları dikildi, benim ciddiyetimi ölçüyordu. Eee yetti gayri…Esaslısından sağlı sollu 2 tokat geçirdim, Mustafanın gözleri fal taşı gibi açıldı. Tuttum kolundan kapıya doğru savururken kıçına da bir, iki tekme salladım.
"Diktir ulan eşşek oğlu eşşek, senin yüzünden muayeneye gelen her arkadaşına numara yapıyor diye kuşku ile bakıyorum" dedim. Arkadaşları gülerek aldı götürdüler.
Ertesi gün komutanlık beni savunmaya çağırdı. Mustafa "Ben hastaydım doktora gittim doktor beni dövdü" diye dilekçe verip şikayet etmiş.
"Dövmedim, baygındı kendine gelsin diye tokatladım, yani tedavi için tokat attım" dedim. Konu kapandı. Mustafa sağlığına kavuştu, askerliği bitene kadar da hastalanmadı, rastladıkça, beş kardeşi göstererek "Mustafa nasılsın" diye sorardım.
"Sağol komutanım,iyiyim Allaha şükür" derdi.
-Böyle gecesi uykusuz geçen bir Cumartesi günü öğlenden sonrası hasta gelirse evden çağırırlar diye evde dinlenmeye geçmiştim ki kapı zili çalındı. Eşim Özcan Aydıncak gürültü olmasın da dinleneyim diye çocukları alıp evden çıkarak beni yalnız bırakmıştı. Kapıyı ben açtım gelen Bir yüzbaşı arkadaştı.
"Doktor bizim hanımın biraz sinirleri bozuk, ona bir yatıştırıcı ilaç yazarmısın" dedi. Evde aliminyum kutulu öyle bir ilaç vardı, verip uykuya devam edeyim diye düşündüm. İlacı verirken de Yüzbaşının 5 yaşlarında bir kızı bir de 1 yaş cıvarında oğlu olduğunu bildiğimden;
"Bak Yüzbaşım bu ilacı çocuklardan uzak tutun, ellerinin yetişemeyeceği yerlere koyun" diye de sıkı sıkı tembihledim.
"Tamam doktor, tamam" dedi aldı ilacı gitti. Ben tekrar dinlenme moduna geçtim…
Bir iki saat sonra bir taraftan zil çalarken, bir taraftan kapı telaşla vurulmaya başladı. Uyku sersemliği ile kapıyı gene ben açtım. Gelen benden bir süre önce eşi için ilaç alan yüzbaşıydı;
"Doktor eve gittim bizim hanım lojmandaki 'Yuva' denilen yerde arkadaşları ile konken oynamaya gitti, ben de Emre'yi uyutmak için ayağımdan sallarken, şıkır şıkır eden ilaç kutusunu da oyalansın diye eline verdim. Ben nöbetten indiğim için sızıp uyumuşum. Uyandım Emre dişlemiş, kutunun kapağını açmış,ilacı yemiş..."
Yav ben ne yapayım…Herkes beni şiddet yanlısı sanacak ama bazan insan çaresiz kalıyor. Bu da öyle anlardan biriydi, rütbeli falan demedim bastım tokatları. Tokatlarken de "Yav ben sana çocuklardan uzak tut diye söylemedim mi" diye de bağırıp çağırdım.
"Ben hazırlık yapmak için Radar revirine çıkıyorum, sen çocuğu al da getir" dedim.
Kendi aracımla Radara çıktım. Biraz sonra çocuk da getirildi, müdahale ettim, kusturucu ilaçlar yaptım, serum verdim. Aliminyum kutuda üzeri şekerle kaplı olan ilaçtan Emre 4-5 adet yalamış,çiğnemiş,acısı çıkınca tükürmüştü. Sonunda Emre tehlikeyi atlattı, serum devam ederken aşağıda, 'yuva' daki konken partisinde haberi alan anne ve arkadaşları da radara çıkmışlar. Kritik dönem geçtikten sonra öğretmen annenin öğretmen arkadaşları ürkek, ürkek yanıma gelip "Çocuğun annesi dışarıda çok ağlıyor, doktor beni döver diye gelmeye korkuyor" dediler.
Ana yüreği bu diye duygulandım, gözlerim yaşardı, ağlamamaya çalışarak buğulu bir sesle "Gelsin,söz bu defa dövmeyeceğim" dedim de anne geldi yavrusuna sarıldı