ALTIN
 2.468,19
DOLAR
 32,4306
STERLİN
40,3674
EURO
 34,5013

Bir Amerikan İç Savaşı gazisinin kızı olan Sonora Smart Dodd, babaların da bir günü olmasını düşünür. Babasının doğum gününün “Babalar Günü” olması için çalışmalar başlatılır ama bu çalışmalar babasının doğum günü olan 5 Haziran gününe yetişmeyince kutlamalar Haziran ayının üçüncü pazar gününe ertelenir.

İşte bu nedenle “Babalar Günü” ilan etmişler Haziran ayının üçüncü Pazar gününü…

Bizde de kutlanır Babalar Günü.

Babalığı kutsamayı doğru bulmadığım gibi, toplumun yanlış değerlendirmelerine dayanan ölçütlere göre onları başarısız saymayı da doğru bulmadığımı belirtirken, çeşitli kademelerde yaşamını sürdüren insanların babalıklarına göz atacak olursak:

Gün boyu yoğun bir iş temposuyla çalışan, akşam eve geldiğinde yorgunluktan çocuğuna sarılamayan bir babadan, dinlenemeden çocuğuna şefkatle sarılmasını beklemek haksızlık olmaz mı?

Ahlâklı ticaret yapan adama, ahlâklı siyaset yapan adama, hele de ahlâklı bürokrat olan bir babaya salt varsıllaşamadı diye, “namuslu bir insan, iyi bir aile babası” demek yerine onu beceriksizlikle, iş bilmezlikle etiketlemek bu toplumun ayıbı sayılmaz mı?

Karısı çöp konteynerini karıştırırken ona gözcülük eden armut göbekli adam, bir veya birden fazla çocuğun babası, trafiğin aktığı bir caddede vızır vızır geçen arabalara aldırmadan, arkasındaki kağıt yüklü çekçeki sürükleyen sırım gibi karayağız genç ise başka çocuğun/çocukların babasıdır. Sen onların yaptıkları işi istediğin kadar küçümse, oysa çocuklarının kahramanlarıdır bu babalar.

Yerin yüzlerce derinliğinde ekmeğini kazanan, işverenin ihmal ve kusuru nedeniyle hayatının baharında yaşamdan kopan, çocuklarını öksüz, karısını dul bırakan adam da bir ya da birkaç çocuğun babası değil miydi?

Akşam hava karardıktan sonra eve geç kalan kızını beklerken tedirginliğinden balkona çıkıp peşpeşe sigara yakan, eve gelen kızını, gelinini köşe başında gördükten sonra da onu beklediğini görmesin, onuru kırılmasın diye içeriye kaçan babanın davranışını yadırgayabilir misiniz?

Bir babanın, gencecik kızına veya gelinine sokaktaki, toplu taşım araçlarındaki potansiyel tehditler nedeniyle, “Kızım, evladım, burası büyük şehir, arsızı var soysuzu var, aman sokakta kendinize dikkat edin! Başınıza bir iş gelse size ulaşmamın ne kadar zor olacağını biliyorsunuz” diyerek yaptığı uyarıyı, onların yaşamını kısıtlamak olarak algılayabilir, o babanın haklı kaygısını küçümseyebilir misiniz?

Siyasete girmeye yeltenen oğluna “Oğlum, çok güzel bir eğitim aldın, siyaseti de çok iyi analiz ediyorsun, vizyonunu beğenenler de çok, senin gibi insanlar siyasetin içerisinde olmalı ammmaaa… Gel gör ki, siyaset hem ahlâklı hem de yoksul adamların işi değil, vazgeç bu sevdadan” diyerek oğlunu pantolonunun paçasından çeken bir babanın evladını layık olduğu bir mevkiide görmeye hakkı yok mudur?

Alım gücünün hayli düştüğü bir ortamda asgari ücretle veya emekli maaşıyla geçinmeye çalışırken istediklerini alamadığı için boynu bükülen adam, evde yolunu gözleyen çocuklarının babası değil midir?

Kurban Bayramında bir çebiş kesip, üçte birini yakın akrabalarına, üçte birini fakir fukaraya, üçde birini de çoluk çocuğuna ayıramayan, Allah indinde hayır hasenet edemeyen bir babanın, itikatı gereği sevap kazanmaya, kurban ettiği çebişe binerek elini kolunu sallaya sallaya Sırat Köprüsü’nden geçmeye hakkı yok mudur?

Kurban Bayramında çebiş kesecek kadar parası olmadığı halde oğlunu kızını alıp, bir AVM de sergilenen, çevresi el uzanamayacak mesafede şerit bariyerle çevrili kırmızı renkli bir otomobili arkasına alarak, Hacer-ü’l Esved Taşı önünde duruyormuşcasına mutluymuş gibi sırıtarak fotoğraf çektiren adamdan baba olmaz olmasına da, ne olacağına siz karar verin artık.

Allah aşkına söyleyin bana! Oğlunu askere gönderen adamdan baba mı (!) olur!

Yıllarca emek verdiği kurumundan emekli olan, emekli olduktan sonra da sinsi sinsi gelen yaşlılığın etkisiyle çirkinleşen, horlanan, ötelenen, aldığı emekli maaşıyla kıt kanaat geçinmeye çalışan; yaşamının son demini huzur içerisinde geçirmesi gerekirken Starbucks’ta bir kupa kahve bile içemeyen adamın kendi babalığını sorgulama hakkı yok mudur?

​ Yaşamı boyunca dişinden tırnağından, bağından bostanından artırdığı parayla ağzı laf yapan bir madrabazdan banka kredisiyle satınaldığı, içini kendinin değil, karısının zevkine göre döşettiği perdelerini daha bir kere bile yıkamadığı evinin bir deprem sonucu yıkılmasıyla her şeyini kaybetmiş olmanın çaresizliği içinde şubat ayının ayazında sevdiklerinin enkaz altındaki cesetini bekleyen babanın acısı hepimizin ortak acısı değil midir!

​ Depremde canının yarısı evlatlarını yitiren bir babanın, onların acısına dayanamayan yüreğinin iflas etmesi sonucu yaşamını yitirmesi de mi hepimizin ortak acısı sayılmaz?

Oğluna kızına, “Oğlum, kızım, doktor oldun, mühendis oldun, ülkene hizmet etmen gerekir ama bu ülkede senin için yaşam günden güne zorlaşıyor, yurt dışında kendine uygun bir iş bulabiliyorsan git, hayatını kurtar, ananla ben hasretimizi döşümüze gömeriz, yeter ki senin canın sağ olsun, kokun gelmese de sesin gelsin bize yeter” demek zorunda bırakılan babaya “Sen nasıl bir babasın bir tek evladını yolunu dilini bilmediğin ellere gönderiyorsun” deme hakkını kendimizde bulabilir miyiz?

Tiyatroyu sinemayı geçtim, ayda iki tane kitap alamayan aydın bir babanın kitap okuyamayıp televizyonlardaki densizlikleri izlemeye mahkum edilmesi kendi suçu mudur?

Üç tarafı denizlerle çevrili Cennet gibi bir ülkenin güneyi ve batısındaki kent ve kasabalarda tatil yaparken gece yarılarına kadar doyasıya eğlenen yabancı turistlerin yediğine, içtiğine imrenen bir babanın, aynı yörelerdeki seçkin bir otelde çoluk çocuğuyla birlikte hiç değilse senede bir hafta tatil yapma hakkı yok mudur?

Doların ne olduğunu bilmediği, yaşamı boyunca cebine bir sent bile yabancı para girmediği halde Dolar düştü diye davul çaldıran yavşakların yalakaların davulunun önünde arsız arsız göbek atan adamdan baba olmayı bekleyemezsin, umudunu kes, ondan hiçbir bok olmaz!

Görgüsüzlüğünden değil, ekonomik nedenlerle; yıllardır görmediği, caddede tesadüfen karşılaştığı bir arkadaşını burnunun dibindeki çorbacıya davet edemeyen; kahvede oyun oynarken yanına oturan bir yancıya çay ısmarlayamayan babnın yaşadığı utancın sorumluluğu kimlerin sırtındadır bilemiyorum.

Baba dediğin nasıl olur söyleyeyim mi?

Baba dediğin, bir rahmetli büyüğümüzün kendine özgün şivesiyle dediği gibi, bizleri yöneten bööyüklerin yaptığı babalık gibi olur. Baba dediğin: Eline geçirdiği bir takım olanakları çıkarı doğrultusunda kullanarak zenginleşir, kısa sürede torununun torununa yetecek derecede servet edinir. Kazanır demiyorum, “edinir” diyorum yanlış anlama! Çünkü kazanarak servet edinmek emek gerektirir, ahlak gerektirir, çaba gerektirir, zaman gerektirir.

Baba dediğin, oğluna kızına yüksek sermayeli şirketler, hatta özel vakıflar kurar, kurdurtur. Oğlunu, kızını en iyi makamlara getirebilmek için kişiliğinden karakterinden ödünler verir.

Baba dediğin, başkalarının zararına bile olsa, gerektiğinde ahlaki/ sosyal kuralları ve yasaları gözardı ederek kendi çıkarına uygun seçeneği seçer ve oluşturur. Senin anlayacağın, baba dediğin oportünist olur. Oportünist…!

Baba dediğin oğlunu kızını, gelinini damadını; hem de senin içerisini gezmeye bile giremeyeceğin, kapısından girdiğinde, orada çalışanların seni adam yerine koymayacağı araba galerilerinde satılan dünya markası, kara kara camları olan son model Jeeplerde, ağzının içinde çevirmekte zorlandığı deve yumağı büyüklüğündeki sakızı patlata patlata kural tanımadan gezdirir.

İşte babalık böyle olur. Sevsinler sizin babalığınızı!

Çocuk dünyaya getirmekle babalık olmaz. Babalık öyle senin bildiğin gibi her babayiğidin yapacağı bir iş değildir. Babalık yürek ister, babalık omurga ister, babalık onur ister. Babalık Ar ister, haya ister, yeri gelir çocuğundan, gelininden, damadından ve torunlarından utanmayı gerektirir baba olmak.

Yaşlı-genç, varsıl-yoksul, arlı- arsız, hırlı-hırsız, onurlu-onursuz fark etmez. Her çocuğun babası, onun kahramanıdır.

Unutmadan şunu da söyleyeyim. Bazı babalar neden erken ölürler hiç düşündünüz mü? Gururlarına yenik düşüp, duygularını göğüs kafesinin içindeki kalplerine ve ciğerlerine gömdükleri ve o duygular da kalplerini ve ciğerlerini çürüttüğü için erken ölürler.

Adam gibi adam olanların, baba gibi baba olanların, baba olmayı isteyip de olamayanların, duygularına yenik düşmeyip inadına ve onuruyla yaşamaya direnen babaların “Babalar Günü” kutlu olsun.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.