reklam
ALTIN
 3.714,14
DOLAR
 38,0208
STERLİN
50,0889
EURO
 42,0049
reklam

KARADENİZ BÖLGESİNDE ÇOK BAL TUTMASI OLAYINA RASTLADIM. BENİM TEDAVİ ŞEKLİM;

CALCİUM GKUKONAT VE EKSAMETAZONU BİRLİKTE İ.V YAVAŞ ZERKLE VERİRDİM HASTA KISA SÜREDE DÜZELİRDİ

AŞAĞIDA BAL YİYEN BİR KAYMAKAMIN BAŞINA GELENLERE

-12 Eylül sonrası Belediye Başkanlığına da el konuldu. Bir süre sonra garnizon komutanlığı 2 defa, bir seferde Kaymakamlık Bana Belediye Başkanı olmamı teklif ettiler.

"Ben seçimle gelmediğim bir görevi kabul edemem" dedim.

Öyle kaldı. Av. Recep Çelik Bey teklifi kabul etti ve Ayancık'a çeşitli hizmetler verdi.

Bu arada Kaymakamlık Şehir içindeki caddelere park yasağı koydurmak için İl Trafik komisyonuna müracaat etti. Toplu dilekçe vermek yasaktı. Ben de Köprübaşı caddesi üzerindeki esnafa ayrı ayrı dilekçe ile biz de İl trafik komisyonuna yasak teklifine karşı müracaat edelim dedim.12 Eylül gözlerini korkutmuş…Hiç kimse dilekçe vermeye yaklaşmadı. Ben yalnız dilekçe verdim. Kaymakamlığın teklifi kabul edildi. Artık Belediye zabıtaları bir taraftan, Trafik polisi bir taraftan Cadde üzerinde park değil durmaya bile izin vermez oldular. Almanya'dan gelen gurbetçinin evinin önünde arabasını durdurup da bagajından eşyasını çıkartmasına, Muayenehaneme hasta getiren aracın durmasına bile izin vermediler. Zabıtalar öyle eğitimliydi ki Durmanın, park etmenin birbirlerinden farklı şeyler olduğunu anlatamadık. Sonraları Zabıtalar devre dışı kaldı da araçlar durup işlerini görür oldu. Ama ben Doktor aracının acil durumlarda lazım olacağı savı ile arabamı her gün muayenehanemin önüne park ettim.

Trafik polisleri "57AL264 lütfen aracınızı kaldırın" diye her geçmede anons yaptılar.

Kaldırmayınca muayenehaneme gelen Trafik polisleri mahcup bir ifade ile "Abi kaldırmazsanız biz ceza yazmak zorunda kalacağız, sen bizden para almadan hastalarımızı muayene ediyorsun, sana ceza yazmak istemiyoruz n'olur aracını kaldır bizi zor durumda bırakma" diyorlardı.

Ben onlara "Siz emir kulusunuz, yasalar ne diyorsa onu yapın, size alınmam kırılmam" dedim.

Uzun bir süre her gün park ücreti gibi trafik cezası kesip, sileceğime sıkıştırdılar, ben ertesi gün gidip Malmüdürlüğüne ödedim. Arabamı kaldırmadım. Dilekçe yazmaktan çekinen esnaf benim arabayı örnek gösterip

"Doktorun arabaya neden bir şey demiyorsunuz, kapımızın önünde bir araba durdurmuyorsunuz, bir teneke yağ satamaz olduk" diye tepki gösterince, Trafik polisleri "Doktora her gün ceza yazıyoruz o gidip ödüyor, size de yazalım sizde ödeyin" deyince kabul etmediler

Benim her gün ceza yatırdığımın farkında olan Emniyet amiri, Savcılar ve hakimler, Kaymakam çözüm için gönülsüzce, sözüm ona hatırım için uğraşıyorlardı…Çözümlemediler. Ben de arabamı evin önünde bırakmaya başladım. Ev ile Muayenehane arası 600-700 m kadar, sorun yürümek değil de acil olarak telefon ile evde hastaya çağrıldığımda zorluk oluyordu.

-Kaymakam H.H. Yazlık sempatik, sevgi dolu bir yüreği olan bir beyefendiydi. Çok garip bir tanışmamız olmuştu. (Hikayesi uzun başka birgün yazarım) Sonra dost olduk. Mesai sonu Sahilde buluşur, lokantada yiyip içerdik. Ama muhabbet Kaymakamı kesmezdi, ortamın gürültüsünden kaçar kendi lojmanının alt katında, ya da benim muayenehanemde fıkralar anlatır, şarkılar söylerdi. Birgün sabah saatlerinde kaymakam beyin kızı telefon açtı,

"Doktor amca kahvaltı yaparken babama bir hal oldu, buz gibi terliyor, rengi bembeyaz oldu, seni çağırıyor" dedi, arka tarafta kaymakamın "Çabuk gelsin, çabuk" diye telaşlı sesi geliyordu.

Kızına bal yiyip yemediğini sordum. Yemişti...

"Bal tutmuş, tansiyonu düşmüştür, uzansın hemen geliyorum" dedim.

Kızı "Ama her gün bal yiyordu, biz de yedik bize bir şey olmadı" dedi.

"Ben de biliyorum, her gün lokantada bal yiyor, ama bu sefer bu bal dokunmuş, siz dediğimi yapın" dedim çantamı aldım

Sokağa çıktım, benim arabam evin önünde mecbur kaymakamlık konutuna yürüdüm.700-800 metre mesafe vardı. Ben gecikince daralan, panikleyen Kaymakam kendini sokağa atmış, o anda oradan geçmekte olan bir arabayı durdurmuş, doktor Hüseyin şimdi yoldadır diye dahiliye doktorunun muayenehanesine gitmişti. Ordan da doktor Devlet Hastanesine götürüp serum içinde ilaçlar vermişti. Biz samimi arkadaşları da ailece hastaneye gidip başına üşüştük. Kaymakam bey bizler başında bekliyoruz diye üzülüyor, biraz kendini iyi hissedince ayağa kalkıp eve gitmek istiyor, tansiyonu düşük olduğundan tekrar yığılıp kalıyor, Doktor gene yatırıp serum içinde ilaçlar veriyordu, bu işlem 4-5 defa devam etti. Kaymakam kalkıp yığıldıkça serum setinden ilaç vermeye devam eden Dahiliye uzmanı doktora dayanamayıp verdiği ilaçların, postüral hipotansiyona (Tıbbi açıklama: oturup, yatılan yerden aniden kalkma sonucu tansiyon düşmesi) neden olduğunu söyledim, önce itiraz etti, sonra ilaç vermeyi kesti. İlaç kesilince kaymakam biraz kendini toparladı. Kolunda serum, Kaymakamı evine götürdüm yatağına yatırdım. Hemen yenge hanım çilingir masasını kurdu. Kaymakam serum yerken ben de yedim içtim. Birkaç saat sonra Kaymakam iyileşti, kefeni yırttı.

Emniyet Amirliğine "Doktorun arabasının Muayenehanesinin önünde kalmasına izin verin" diye emir verdi.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.