ALTIN
 2.468,19
DOLAR
 32,4306
STERLİN
40,3674
EURO
 34,5013

Türkiye’de 6 Şubat 2023 Pazartesi Günü ikisi çok büyük, üçü büyük beş deprem yaşandı. “Asrın değil de Çağların En Büyük Felaketine” neden olan bu depremler ile Şehrimiz Kayısıkent, tarihinin en büyük yıkımını yaşadı. Deprem günü hangi yakınım, arkadaşım ve dostumla irtibat kurduysam, ağızlarından çıkan kelime “kıyameti yaşıyoruz” idi. Allah bir daha milletimizi bu şekilde imtihan etmesin.

Ancak, bizim bazı soru işaretleri üzerine kafa yormamız da muhtemel yeni depremlerde daha ağır imtihanlarla baş başa kalmamamız için önemlidir. Nedir bunlar?

  • Şehrin yeşil dokusunu bozmamak,
  • Birinci sınıf tarım alanlarını yapılaşmaya açmamak,
  • Kentsel dönüşümü rantsal dönüşüme döndürmemek,
  • Ayakta bile duramayacak yapılara sağlam raporu vererek şartları zorlamamak,
  • Denetimi dostlar alışverişte görsün usulüyle yapmamak,
  • Depremin öncesinde alınması gereken tedbirleri almak,
  • Kolon kesme, perde duvarı ortadan kaldırma davranışlarını kontrol edecek mekanizmalar kurmak,
  • Kentlerimizin canlı olduğunu ve çok büyük baskılanmalarla öleceğini unutmamak,
  • Zemin etüdü yapmayana inşaat ruhsatı vermemek,
  • Deprem anında sığınılabilecek daha güvenli kapalı alanları yaygınlaştırmak,
  • Kafası çalışan insanları dinlemek konusunda siyasal ayrımcılık yapmamak.

Bu önemli başlıkların sayısı arttırılabilir. Ancak meselenin özünü anlatmaya bu kadarı da yeterlidir diye düşünüyorum.

Malatya özelinde bu meseleye kafa yorunca, aklıma bir isim geldi: “Avukat Hayrettin Abacı”. Merhum Abacı, “Tecdeli” idi ve bir Malatya sevdalısı idi. “Tecde’nin imara açılmasına karşı koyan tek isim idi”. Hatta, arazilerinde kat karşılığı daire sahibi olacak Tecdeliler dahil, herkesin, deli damgası vurduğu bu yüce gönüllü şahsiyet, baskılara daha fazla dayanamayıp çok sevdiği Malatya’sından ayrılıp, dışarıda ölmüştü. “Acaba binlerce insanın ölümü ve onbinlerce insanın evsiz kalmasından sorumlu olan şahıslar bu rahmetliyi hiç hatırladı mı?” Ben söyleyeyim: Hayır.

Malatya “Kuzey Çevreyolu” yapılırken, tarım arazileri gitmesin, Güneyde, dağda bu yolu yapın, hatta bir yetmezse, ikincisini de dağa yapın diyen “Mimarlar Odası”, “Ziraat Odası”nın sesine kulak veren oldu mu? Çoğunluğu yol güzergahında arazi talanı yapanlardan oluşan etkili insanlar bu yanlış istikamette ısrar etti ve tarım arazilerinin kalbine hançer gibi saplandı. Şimdi depremin izleri unutulunca, o yolun etrafı yine rantsal dönüşümün talan ettiği yerler olmasın?

Aklı eren herkes Malatya’nın fay hatları olduğunu ve bundan dolayı deprem riskinin her zaman Türkiye’de ilk beşe gireceğini biliyor. Biliyor, biliyor da neden sefer tası apartmanlara on, on beş kat imar izni veriyor? Acaba bu hususta ne gibi faktörler rol oynadı?

İlk başlangıçta Türkiye’de planlanan en düzenli şehirlerden biri olan Malatya, zaman içerisinde neden bu özelliğinden iyiden iyiye uzaklaştırıldı? Neden daha fazla gelişmiş olması ve planlı olması gerekirken plansız kent hüviyetine büründü? Kimlerin kazancı için bu şehre intihar ettirildi?

Deprem, bizim ilimiz için bağıra bağıra geliyorum diyerek geldi. Hem de alanın bütün uzmanlarının ittifakları ile deprem olacağı bilgisi vardı. Buna rağmen acaba 2020’de olmuş Sivrice Merkezli depremden sonra kaç hasarlı binaya sağlam, kaç ağırlı hasarlı binaya az hasarlı bina dendi? Bunun iyice araştırılması gerekir. Bu basit bir mesele değildir. Elazığ’a 25 bin konut, Malatya’ya 6 bin konut yapılma kararı verilirken bizim şehrimizin önderleri bu farka neden itiraz etmedi? Ya da o zamanki depremden sonra göz göre göre bazı hasarlı binaların yıkımı konusunda kimler görevlilere bariyer oldu? Bunların cevaplarını bilmek bizim hakkımızdır.

Bu kadar olumsuz şeylerin yanında olumlu bakışla ele alacağımız yönler de var. Malatya ordu şehri olmanın avantajını yaşadı. Dışarıdan asker bekleme mecburiyeti olmadı. Müdahalede herkes askerin farkını yaşadı. Aynı zamanda ordunun topluluk için gıda temin etme ve çadırkentler oluşturma avantajı da ilk günden Malatya’da kendini gösterdi. Elazığ, Erzurum, Bingöl, Muş, Van başta olmak üzere doğu kapısının açık olması lojistik desteği Kahramanmaraş, Adıyaman ve Hatay’a göre avantajlı bir biçimde alabildi. Bu da kendini sonuçla da ortaya koymuş oldu. Kayıpların sayısını onlara göre daha az düzeyde tuttu. Bütün bunlar her şeyin eksiksiz olduğunu söylemek anlamına gelmiyor. Ancak çok geniş alanda ortaya çıkmış bir felakette, organize olup da kalabalıkla beraber hizmet almaya razı olmak yerine, özel hizmet bekleyenlerin de bu eksiklikler, haklılığını anlatmaz. Çadırkentlerden, konteynerkentlerden kaçıp da bahçesine özel hizmet bekleyenleri de biliyor ve notlarımıza ekliyoruz. Böyle bir felaket döneminde de özel, ayrıcalıklı olmak isteyenler herhalde depremin acısını tam anlamıyla idrak edememiş olmalılar.

Malatya açısından bir olumlu yön de, insanların yakın dönemde deprem atlatmış olmaktan dolayı daha tedbirli davranmayı öğrenmiş olmaları meselesi dikkat çekicidir. Belki insanlar daha fazla bilinçlendirilmiş olsalar can kaybında biraz daha azalmalar da olabilirdi.

Olumlu bakışı ortaya koyacak bir başka mesele de, bu depremin, milli birlik ve beraberlik duygusunu çok güçlü bir şekilde ortaya koymasıdır. Öyle güzel bir biçimde Türk Milleti, depremzede ahaliyi bağrına bastı ki, evlerinin kiralarını arttıran ve enkaz başında siyasal rant peşinde koşanlar bile bu büyüklüğü gizleyemedi. Dedelerin, ninelerin çoluğun, çocuğun tüm Türk Dünyasında seferber olması bizim için çok önemli bir gurur vesilesi oldu. Başta Azerbaycan olmak üzere doksanı aşkın dünya devletinin yardım seferberliğine kalkışmış olması Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin uluslararası sisteme güçlü katkılarının geri dönüşümü olarak kayıtlara geçti. Bu durum bize gösterdi ki Devlet Milletsiz, Millet de Devletsiz olamaz, olmaz.

Ülkemizin çok önemli üretim gücünün bir parçası olan deprem şehirleri elbette kısa sürede ayağa kalkacaktır. Elbette bu zor günleri aşacaktır. Bu  şehirlerden biri olan Malatyamız da ayağa kalkacak, hatta pek yakın bir zamanda da sıçrama yaşayacaktır. Bunların hepsine tüm kalbimle inanıyorum. Ancak bu günler geçtikten sonra, ne olur bu başımıza gelen felaketi unutmayarak yeni adımlarımızı atalım. Yeniden gökdelenleri andıran binaların yapımına izin vermeyelim. Yeşil alanlarımızı arttıralım. Tarım alanlarımızı istila ettirmeyelim. Sulak alanlarımızı kurutup da oraya kimliksiz sefertası apartmanlar yaptırmayalım. Bunları yapmak sadece depremdeki yıkımı kolaylaştırmakla kalmıyor, aynı zamanda, gelecek yüzyılda nesillerimizin gıda problemi yaşamasını, aç kalmasını da temin edecek bir yapıya sahip oluyor.

Hangi taraftan ölçüp biçersek ölçüp biçelim, aklın yolu birdir. Doğru tektir. O doğru da gidip gelip tarım alanlarının, sulak alanların korunması konusunda toplanıyor. Lütfen daha fazla yanlışta ısrar etmeyelim. Kentlerimizi kendi kimliklerine yabancı görüntülerden kurtaralım. Depremin bir gerçek olduğunu ve ülkemizin büyük bir kısmında bir ihtimal olarak varolduğunu unutmadan yapıları yapsak, denetlesek ve planlasak daha az can ve mal kaybına uğrarız ve neslimizi tüketmek ve yoksullaştırmak sorunuyla boğuşmak zorunda kalmayız.

Allah Türk Milletini bir daha ateşle imtihan etmesin. Amin.


 

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.