ALTIN
 2.468,19
DOLAR
 32,4306
STERLİN
40,3674
EURO
 34,5013

1994 yılının son ayları. 

AKŞAM Gazetesi’nde muhabirim.

Haber müdürümüz Bengüç Özerdem ’in başıma dikilip, “Bahri oğlum, seni bu ay sonu işten kovuyorum. Kendine iş ara…” dediği gün daha ayın başı idi.

Eh, bu da çok normaldi.

Çalıştığımız basın sektöründe zaten iş güvencesi yoktu. Kaldı ki epeydir yaşanan ekonomik kriz nedeni ile bizim sektörde de yüzlerce arkadaşımız işsizdi.

Kovulmadan bir iş bulmalıydım...

Şu Bengüç müdür, ne iyi müdürdü yahu!

Başka bir müdür olsa, dünyada seni işten kovacağını söylemez. Senden habersiz çıkışını personele gönderir, aybaşı maaş alacağım diye muhasebeye giderken eline bir zarf verirler…

Açıp okursun;

“Şimdiye kadar yaptığınız çalışmalardan dolayı teşekkür ederiz. İş akdiniz tek taraflı feshedilmiştir.”

Bu ne demek?

Kibarcası, “kaba etine tekmeyi vuruyoruz” demek.

Biz ne müdürler gördük. Benim müdür bir tane vallahi…

(Ne yağ ama)

***

Düşündüm, ne yapmalıydım?

AKŞAM Gazetesi’ne gelmeden önce çalıştığım özel bir TV kanalında ‘iş’ gereği kılık değiştirerek birkaç meslek icra etmiştim…

Dilenci olmuştum, sahte hoca olup mezarlıklarda rahmetlilere Kur'an-ı Kerim okumuştum. Zabıta kıyafeti giyip esnafı dolaşmıştım, pazarcılık yapmıştım, amele olup yollar kazımıştım…

(Ah, ahh… Ne kazançlı mesleklerdi onlar)

Ama görmüştüm ki İstanbul gibi yerde bu tür işler, ‘köşeleri’ tutan 'babalar' tarafından yapılıyordu.

Gözü kör olası şu dünyada ‘mafya babası’ bir dayımız yoktu ki sırtımızı ona dayayıp köşelerden bir ’köşebaşı’da biz tutalım.

Yok işte…

Tam bunları düşünürken kafama ‘dank’ etti.

“Buldum” diye bağırdım.

Yanımda oturan gazeteci arkadaşım Metin Yener, yarım metre havaya sıçrayarak korku dolu gözlerle bana döndü.

“Yine ne buldun?”

“İş buldum Metin” dedim, “İş”…

***

KAPICI OLUYORUM

Çoktandır kiralık ev arıyordum.

Geçtiğimiz günlerde yine ayaklarıma kara sular inip Şişli sokaklarında kiralık ev ararken, bir apartman camında “kiralık” yazısını görünce hemen kapıdan girdim.

Girmemle birlikte, “DUR” diyen biri çıktı karşıma.

Apartmanın kapıcısıydı.

Kiralık ev için önce kendisinin onayı gerekirdi. Burada bu tür işlere o bakıyordu. Tabi yaptığı bu hizmetinde bir bedeli vardı…

Uzun uzun konuştuk.

Anladığım kadarı ile kapıcılık bayağı kazançlı bir meslekti.

Metin’i korkutarak, ”buldum” diye bağırdığım iş, işte buydu.

Kapıcılık…

***

KAPICILAR GENELLİKLE AKRABA

Önce küçük bir araştırma yaptım.

İstanbul’da yüz otuz bine yakın kapıcı vardı. Pek örgütlü sayılmazlardı. Çeşitli sendikalara bağlı küçük gruplar vardı ama bunların tümünün sayısı on beş bini geçmiyordu.

Genellikle Kars, Sıvas, Tokat ve Kastamonulular bu mesleği seçiyordu. Ve bölge bölge paylaşmışlardı İstanbul’u. Akraba akrabasını getirmişti yan siteye ya da yan apartmana…

Her semtte kapıcılık o kadar revaçta değildi. Öyle yerler vardı ki kapıcılar karnını zor doyuruyordu. Bu iş yapılacaksa eğer Ataköy, Kadıköy, Bostancı gibi yerlerde yapılmalıydı. Bir de son yıllarda Emlakbank’ın yaptığı blokların olduğu yerler, mesela Halkalı çok kazançlıydı…

Başka tercih nedenleri de vardı.

1) Çocuklarının, bulundukları bu ‘seçkin çevreler ’de yetişmeleri ve iyi okullarda okumaları.

2) Para…

Gerçi kapıcıların tümünün aldığı maaş yasada aynıydı.

Asgari ücret. Yıllar yılı hiç değişmeden sadece asgari ücret.

Peki, neydi diğer kazançları?

Ben de bu işin içine girince öğrendim...

Kapıcıların bir hayli yan gelirleri vardı.

Hele kapıcılık yaptıkları site ya da bloklarda daire adedi ne kadar çoksa o kadar iyiydi. Çünkü bu ‘fazlalık’ onlara manav, kasap ve market gibi yerlerde ‘pazarlık’ şansını artırıyordu…

Öte yandan ev kirası, elektrik, su ve diğer apartman ortak giderleri diye bir sorunları yoktu. Ayrıca ev temizlikleri ve diğer özel işlerden gelen ek gelir. Bu semtlerde oturanlar genellikle rahatlarına düşkün olduğundan her türlü ev işini kapıcının karısına yaptırırlar.

O işlerinde fiyatları ayrı ayrı tabi. Üstelik peşin para. Günlük olarak gelen bu kazanç derhal dövize veya altına yatırılır, al sana bir kazanç da oradan. Kafasını kullanmasını beceren kapıcı, en fazla iki yıl içinde olur ‘köşe’…

Ya bizim meslekte böyle mi?

Eğer sadece ‘dürüst gazetecilik’ yapıyorsan, yani ‘iş’ takipçiliği, şantajcılık, silah ve uyuşturucu ticareti falan gibi bu meslekte ‘doğal’ olan işleri yapmıyorsan, yirmi yıl sonra belki bir araba alabilirsin…

***

Her neyse, kapıcı olmaya karar verdim…

Fakat bu işi Bostancı ya da Ataköy’den başka yerde yapmayacaktım.

Kalktım ‘işi’ aramaya gittim.

Ama gördüm ki kapıcı olmak o kadar kolay değil.

Bir kere ‘ha’ deyince kapıcı olunmuyor.

Bu iş de torpille oluyor…

Öyle milletvekillerinden, bakanlardan, başbaka

NOT: Katkıları için ndan olsa iyi.

Gider birinden, “hamili kart sahibi yakınımdır…” yazılı, kapı gibi bir belge alır sınavsız, sorunsuz bir apartmana kapağı atardım.

Ama nerede…

Bu konuda ille bir ‘kapıcı torpilin’ olacak.

Yoksa ı-ııhhh, kapıcılık işi bulamazsın.

Tabi bu ‘kapıcı torpil ’de babasının oğlu olsan, para ucu görmeden sana torpil yapmaz…

***

ARADIĞIM İŞİ BULDUM

Birkaç gün böyle bir ‘torpil’ aramakla geçirdim.

Önüme gelen herkese bana torpil yapacak bir kapıcı soruyorum.

YOK…

Neyse, Allah razı olsun gazetemizin taşeron şoförlerinden Murat Bey, işten kovulacağımı ve böyle bir iş aradığımı duyunca halime acımış, yanıma geldi.

“Bahri Bey” dedi, “bizim kapıcı Mahmut Efendi iyi bir insan. İstersen ona bir gidelim, belki yardımcı olur.”

“Hay hay” dedim.

Atladık gittik...

‘Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz’ derler ya, gittiğimiz semt hem Bostancı Kozyatağı, hem de kapıcı Mahmut Efendi, “Vallahi elimde öyle bir iş var” demez mi?

Yan blokun kapıcısı (zaten akrabası) işi bırakıyor. Onun yerine ben alınacağım.

Mahmut Efendiye kalırsa, “altın yumurtlayan tavuk” benim bina.

Tamı tamına 48 daire.

Bu ne demek?

Bu para demek…

Günde tam 48 dairenin alışverişini yapacaksın, ev işlerini, ek işlerini yapacaksın.

Oh ohh, iki sene içinde ‘köşeyi döndün, gittin’ demektir…

Zaten işi bırakan kapıcı, çekmiş altına bir ‘yerli’ araba, dünyalığını da çoktan garantilemiş, şimdi köyüne dönüyor.

Ahiri zamanında rahat edecek orada…

***

BU İŞ GÜZEL İŞ

Başladık pazarlığa...

Mahmut Efendi ile sıkı bir pazarlıktan sonra el sıkıştık, anlaştık.

Peşin param yok.

‘Hasat’tan sonra ‘hava parası’nı ödeyeceğim.

Sıra geldi Mahmut Efendinin yapacağım işleri bana göstermeye.

Bu iş de ‘acemi’ olduğum için kısa bir sürede beni ‘uzman’ yapması da yaptığımız pazarlığın içinde…

Kalorifer kazanından başladık.

Kömür nasıl kırılır, kazana nasıl ne kadar atılır?

Merdivenler kaç günde bir temizlenip paspaslanır?

Bahçe ne zaman sulanır?

Servislere hangi saatlerde çıkılır, önce neler alınır?

Kısacası yapacağım tüm günlük işleri bir bir güzelce öğretti…

Mahmut Efendi’den, bir kapıcının yapacağı her şeyi öğrendim.

Hakkını inkâr edemem, alacağı para anasının ak sütü gibi helal olsun.

Hele, apartmanda oturan daire sahipleri hakkında verdiği bilgiler sonradan çok işime yarayacak...

Mesela 7 numaradakiler.

Ailecek çok cimrilermiş, beş kuruş bahşiş vermezlermiş. Onların işine çok koşmamalıymışım…

15,23,24,37,42,46 ve 48’nci dairelerde oturanlara can kurban!

“Gece yarıları bile çağırsalar, git” diyor Mahmut Efendi.

“Hiçbir zaman boş dönmezsin.”

Velhasıl kim hırlı, kim dırdırlı, kim ayyaş, kim kumarbaz, kimin eli açık, kim hesapçı, kim solcu, kim sağcı, kim yobaz, kim ateist, kimin evinde üç öğün et pişer, kim köpeğini, kedisini ciğerle, haşlamalık etle besler, kim kuru ekmek zeytinle idare eder, hepsini öğrendim.

Bunlar ‘iç yönetim’ bilgileriydi…

Mahmut’un dediğine göre esas ‘dış yönetime’ bakmalı, önem vermeliymişim.

Paranın musluğu orada…

Öyle ya, elimde 48 dairelik bir ‘rant’ var!

Bunların hemen hemen çoğunun günlük alışverişlerini ben yapacaktım.

Bu konudaki ‘ulvi’ bilgileri de aktardı bana Mahmut Efendi…

Yeni kapıcı ben olduğuma göre eski kapıcının kasap, manav ve marketçi ile yaptığı anlaşma her ne ise geçersizmiş bundan böyle.

“Artık yeni yüzdelik komisyon anlaşması için becerini göstermek sana kalmış” dedi.

***

Mahmut Efendi ve eski kapıcı Hasan, beni apartman yöneticisi ile tanıştırdı. Onun da onay vermesi ile resmi olarak işe başladım.

Ertesi gün, ‘yeni kapıcı’ olarak daire daire dolaşıp ‘ilk siparişleri’ almaya başladım.

Sonra taktım sepetimi koluma, önce doğru markete…

Yan yana üç marketin olması da benim için avantajmış. Mahmut Efendinin dediğine göre, her üç marketin sahibi de benim gibi ‘hatırlı müşteri’yi kapmak için, ‘açık artırmaya’ bile girerlermiş!

“Haydi, hayırlısı” deyip girdim ilk marketten içeriye.

“Selamünaleyküm.”

…………………………..!

Baktım bu biraz ilgisiz. Yaşlı bir müşterisi ile uğraşıyor, bana aldırdığı, selamımı bile aldığı yok.

Ehh, sen bilirsin…

Döndüm, tam gidecektim ki arkamdan, “ne istedin” diye bağırdı.

Ünlü TV dizisindeki ‘kapıcı Cafer’ tiplemesinde, Ercan Yazgan’ın yaptığı muziplikler geldi aklıma.

Yaa, sen misin bana önem vermeyen bakkal efendi!

Şimdi görürsün.

“Hee” dedim, “Ben şu 48 dairelik Huzur blokunun yeni kapıcısıyım da…” dememe kalmadan, adam önüme bir atıldı ki, çıkmakta olduğum dış kapıyı hemen tuttu…

***

PAZARLIK BAŞLIYOR

“Buyur, buyur, memnun oldum, hoş gelmişsin…” diyerek aklına gelen tüm iltifatları saydı bana.

Ben biraz nazlanarak birazda kurnazca diretiyorum. ‘Pazarlık’ şansım biraz daha artsın diye.

“Yok, yok ben gideyim. Hem senin işin var. Şu karşı marketten alışveriş yaparım…” dedim.

Adamın rengi soldu, dudaklarının kanı kurudu sandım, titredi durdu…

“Dur yahu” diyerek kolumdan çekiştirdi. “Hele otur, soğuk bir şeyimizi iç.”

İçimden kıs kıs güldüm.

Nasılmış?

‘Densizin hakkından imansız gelir’ derler ya, işte böyle...

Oturduk.

Yaşlı müşteri gittikten sonra esas konuya girdik.

Bana çok söz bırakmadan hep o konuştu.

‘Bu civardaki kapıcıların çoğunluğu buradan alışveriş yaparlarmış… Tabi o da eşek değilmiş, ne gerekiyorsa yapıyormuş… Diğer kapıcılara yüzde beş falan komisyonu her gün peşin peşin veriyormuş… Ayrıca kendi evleri için çay, şeker falan bedava…’

“Vallahi olmaz” dedim, kırk yıllık ‘uzman kapıcı’ edasıyla.

“Arkadaş, ben yüzde on komisyon isterim. Zaten çay, şeker, un, yağ, ekmek vesaire gibi şeyler her bakkalda eşantiyon. Bir de her gün bir paket sigara isterim. Tiryakiyim, ne yapayım?”

Anlaşamadığımız noktalarda hemen yerimden kalkıp karşı markete gitmeye yelteniyorum. Adam yerinden fırlayıp önümü kesiyor…

Velhasıl market sahibi ile sonunda işi tatlıya bağladık.

Oradan çıktıktan sonra gün içinde manava ve kasaba da uğradım.

Günlük kur üzerinden onlarla da pazarlık yapıp, alacağım yüzde on komisyonda anlaştım…

***

YAKINDA ARABA VE EV ALIRIM

Birkaç gündür bu yeni işimi zevkle yapıyorum.

Gerçi zor olan yanları var ama dert etmiyorum.

Mesela sabah saat 05.00 de kalkıyorum.

Kaloriferi yakmak, merdivenleri süpürüp paspaslamak, bahçeyi düzenlemek, sabah servisinden önce bitirmem gereken işler arasında. Ekmek servisini en önce yapıyorum. Hangi daire kaç ekmek alıyor, ezberledim.

Sonra gazetelerle birlikte günlük süt de alıyorum.

Saat 09.00 gibi bu işler bitiyor.

Biraz rahatlıyorum.

Öğlen vakti ikinci servise çıkıyorum.

Bu biraz daha yoğun.

Kasap, manav siparişleri de bu saatlerde başlıyor ve akşam geç saatlere kadar sürüyor.

Gerçi bazı gece yarıları tam tatlı uykudayken “zıırrrr” diye dış kapı zili çalıyor. (Bunu da çoğunlukla meyhaneden dönen ve karılarını uyandırmaktan korkan 17 numaradaki Metin Beyle 33 numaradaki Muzaffer Bey yapıyor)

Olsun…

Şimdilik sosyal bir güvencem yok.

Yönetimin aldığı karar gereği haftalık ve yıllık izin kullanamayacağım gibi bayram gibi günlerde de çalışıyorum.

Ayrıca ilerde evlenip çocuk yapmayı düşünürsem, iki çocuktan fazlası da yine yasak!

Biraz da hor görülüyorum.

Bazı beyler ve hanımlar yanımdan geçerken şöyle küçümsercesine bakıp pek selam vermiyorlar ama yinede olsun…

Bakkal, manav ve kasaptan aldığım komisyonlar ile daire sahiplerinin verdiği bahşişlerden çok para biriktiriyorum.

7 numaradaki cimrilere de bir çözüm buldum.

Sipariş verdikleri zaman mesela bir kilo şeker istiyorlarsa yüz gram eksik alıyorum. Bahşişim peşin çıkıyor…

Artık ev aramak gibi bir derdim yok.

Yeni yapılan karşı siteden bir daireyi de şimdiden gözüme kestirdim, inşallah yakında alırım.

Almayı düşündüğüm araba için yerli ve yabancı markalar arasında tercih yapamıyorum. Biraz daha düşünmem gerekiyor…

Haa, gazetecilik mi?

O da meslek miymiş be…

Neredeyse açlıktan ölecektim.

Söyleyin Bengüç müdürüme, ay sonunda beni kovacaksa da kovsun.

Hiç umurumda değil!

***

SON GERÇEKLER

Tabi tüm bu yazılanlar işin esprisiydi...

Bengüç Özerdem müdürüm ile uzun yıllar TV ve gazetelerde birlikte çalışma onuru yaşadım. Çok güzel habercilik işlerine imza attık. Hiç bir zaman beni 'kovmaya' çalışmadı.

Hatta bu, 'KAPICI' dizisini kendisi önerdi. Ben de seve seve gidip yaptım...

Mesleğimle gurur duyuyorum.

Kısa bir sürede olsa yaptığım kapıcılık işinde bile gazeteciliğin zevkini anbean yaşadım...

Şunu da belirteyim.

Bahsi geçen semtler ve diğer yerlerde, çoğumuz tarafından ‘kapıcı’ diye horlanan ve dışlanan bu insanların yaşantıları, tabii ki bu yazı dizisinde olduğu gibi öyle tozpembe değil. Espritüel olarak yazdığım çektikleri sıkıntıların hepsi gerçek. Görev yaptıkları apartman veya sitelerin en pis, havasız, nemli ve çoğu zaman yağmur sularının bastığı kuytu yerlerde yaşıyorlar. Anadolu’nun kırsal kesimlerinden kopup gelen bu insanların tek amacı, çocuklarına iyi bir gelecek hazırlamak. Kendilerinin çektikleri çile ve sıkıntıyı çocuklarının yaşamasını asla istemiyorlar. Yasaların kısıtladığı ‘insanca yaşam’ haklarını aramalarına rağmen bir türlü sonuç alamıyorlar. Çünkü örgütsel bir yapıları yok. İstanbul gibi bir şehirde sayıları yüz binleri aşmasına rağmen topluca bağlı oldukları bir sendikaları yok.

Onlar da bizim insanlarımız. Onlara sahip çıkmak ve yaşam biçimlerine biraz sempati ile bakmak, saygı duymak hepimizin görevi olmalıdır...

***

Bahri Kayaoğlu / Gazeteden Kovulunca Kapıcı Oldum, Akşam Gazetesi arşiv sorumlusu Saniye Acar arkadaşıma çok teşekkür ederim.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.