ALTIN
 3.714,14
DOLAR
 38,0208
STERLİN
50,0889
EURO
 42,0049

DOKTOR ŞABAN ŞOFÖRE "ULAN ÇİĞNEYEDİN KİMSE ŞİKAYET DE ETMEZDİ" DİYE ŞÖFÖRE PATLADI

1980'li yıllar yolların ve telefon iletişimlerinin yetersiz olduğu dönemler.

Otomatik telefon santralları daha Ayancık Sinop'a gelmemiş Telgraf ve manyetolu telefonlar ile iletişim sağlanıyordu. Manyetolu telefon da her köyde bulunmazdı. Telefon bulunan noktaya da dağınık orman köylerinde ulaşmak zordu.

Köyde bir hasta olsa ya bu telefon merkezlerine gidip şehirden bir tanıdığa bir doktor göndermesi rica edilirdi. Ya o telefon edilen kişi, ya da şehre bir şekilde inmeyi başaran hasta yakınları bir jip bulur gelir köydeki hastalarını muayene ettirmeye götürmek için yalvarırcasına boyunlarını bükerlerdi.

Doktor doktorsa, Doktor için Tercih etmek zor…

Hazır dolup taşan muayenehanede tıkır tıkır para kazanmak varken, kaldır kıçını sıcak koltuktan hurda ciplerle, geçit vermeyen orman yollarında ne olacağı belli olmayan bir maceraya atılma aptallığını göster… Valla Allah şahit ki ben bu aptallığı (yoook, yok ABDALLIK değil düpedüz APTALLIK) çoook yaptım, çoook. Bu aptallığım çevrede bilindiği için de habire aptallaşmak zorunda kaldım…

"Hayır, hayır yakınıyorum sanmayın, çok hoşuma gidiyordu".

Çaresiz insanların taleplerine elimdeki olanaklar dahilinde cevap verme aptallığı bugün bana huzur içinde bu satırları yazdırabiliyor, akşam kafamı yastığa koymadan, Arapça dua olarak bir tek bildiğim Fatiha'yı bile okumayı bitiremeden uykuya dalabiliyorum.

Yollar stabilizeydi cipler ile falan ancak ulaşım sağlanabiliyordu...Cip dedik se aklınıza şimdi sosyetenin şımarık bebelerince kullanılan cipler gelmesin. Nerelerde kullanılmış, kaç el değişmiş, ne zaman bakımı yapılmış, lastikleri kabak mı değil mi Şoförü usta mı, ehliyeti var mı belli değildi. Ormanlık alanda ulaşım için mecbur kullanılıyordu.

Bir gün Ayancık Sinop tan Erfelek'e bağlı Şerefiye köyünde bir hasta için götürmeye geldiler. Hastanın durumunu sordum, gerekli tedarikleri yaptık. Çantamı alıp muayenehanemden çıktım, gösterilen cipe bir baktım, ister istemez "vay anam vay bu ne biçim cip" diye kendi kendime söylendim.

Daha önce yollarda çok kaldım, kazalar geçirdim, seçici olmam gerekiyor, ama yok… iyilik meleği bir aptalım işte.

"Bu hurda ile yola gitmem" desem cipçi "Doktor ekmeğimle oynadı" demesin diye Sıhhiye Şaban (namı diğer Doktor Şaban) bey ve hasta yakını ile birlikte bindik cipe.

Şehir çıkışından biraz ilerideki Petrol bayisine yakıt almak için girdik, o neee cip yakıt alacağı pompanın önünde duramadı. Fren nanay. Gene ekmek parasıdır dedim ses etmedim. Yakıtı aldık, yola koyulduk. O ara şoför ile sohbete başladık adı Haşim di.

"Benim de kardeşimin adı Haşim" dedim.

Haşim sanki biraz da acemi, yol seçemiyor, langur lungur gidiyor, göletlere şapur, şupur dalıp, dalıp çıkıyor. Uyarmamıza rağmen o şekil yol almaya devam etti. Tarakçı köyünde biraz çukurda kalmış olan bir köprü vardı, o köprüyü de hızla geçti, köprüden sonraki yağmur göletine bir dalış daldı ki cipin ön camı tamamen çamur oldu ve cip pes etti…Haşim kontağı çeviriyor tık yok, çeviriyor tık yok…

"Hadi şuna bir el atın da vurduralım" dedi.

Beni indirmediler, hasta yakını ve Doktor Şaban indiler, itmeye kalktılar cip ıhhh diyor, inat ediyor yerinden oynamıyor. Ben de indim olaya dahil oldum, cipi bayır aşağı ittirdik, Haşim vurduramadı. Daha da ittiremiyoruz. Yol çamur ve çukurda bir yer, ne öne itebiliyoruz ne arkaya. İşten biraz anlıyordum ben de yardım ettim cipin bujilerini söktük, bujiler göletten sıçrayan su nedeniyle sırılsıklam olmuştu. Çantamdan arabadan bulduğumuz gazete parçaları kağıtlar ile ateş yaktık , bujileri ateşin içine attık, yağmur da hafif hafif çiselemeye başları. Üstüpüler ile bujileri iyicene kurulayıp hafif de zımparaladıktan sonra taktık. Haşim kontağı açtı işlem tamamdı.

Haşim'i Gebelit denilen yerde bir kahvede beklemeye bıraktık. Biz bir saatlik çamurlu bir yoldan, hastanın bulunduğu yere gidip gelinceye kadar hava da karardı. Döndük, kahveden Haşim'i aldık, bir de yürümekte zorlanan 60 yaşlarında Şaban beyin tanıdığı bir yolcu aldık.

Bindik cipe "Aman Haşim dikkatli sür, göletlere dalma" dedik dedik de gelirken içine daldığı gölete gene cumburlop daldı, cipin ön camından far ışığı kayboldu.

İndik alan zifiri karanlık yer çukur. Yapacak bir şey yok. Haşim'in beklediği kahvede traktörü olan bir köylü varmış, Şaban beyin oralarda sözü geçer. Sıtma ile savaş ta sağlık elemanı olarak çalışan Şaban Bey çevre köylerdeki insanlara iğne falan yapıp bazı tedaviler uyguladığı için halk terfi ettirmiş. Doktor şaban demişler. Allah rahmet eylesin sevilir ve sözü geçerdi.

"Haşim git orda Mustafa var, selam söyle gelsin cipi çeksin" dedi.

Haşim karanlıktan korkuyor.

"Sizde benimle gelin" dedi.

Ben "Geri dönmem, ileri giderim" dedim.

Yanımdakiler ile Ayancık a doğru yürüdüm. Haşim mecbur elindeki el feneri ile gerideki kahveye gitti. Biz birkaç km yürüdükten sonra yol üzerindeki başka bir kahvede onu beklemek için oturduk. Ben artık o cipe binmemeye karar verdim. Tarakçı köyünde arabası olan Sıhhiye Sabri ye haber saldım, "Gelsin bizi şehre götürsün" dedim.

Tabanı delik Anadol arabasıyla geldi. Birkaç dakika sonra da bizim Haşim traktör eşliğinde geldi, marş motorunu söküp bir şekilde cipi çalıştırmışlar. Oturduğumuz kahvenin önüne kadar getirmişlerdi. Yola devam edebileceğimizi söylediler ama ben bizi şehire götürsün diye;

"HASTADAN ALDIĞIM PARAYI SIHHİYE SABRİYE VERDİM"

Yolda kalırsa yardım edelim diye de Haşimi önümüze aldık, yola devam ettik (yav yazamıyorum, olay aklıma geldi gülmekten karnım ağrıyor, gözlerimden yaşlar akıyor) Haşimi sıkı markaja aldık, bir ara bir rampadan yavaşlar gibi oldu, ışığı görünüyordu arkamızdan takip eder diye yola koyulduk biraz sonra cipin ışığı görünmez oldu. Geri döndük Baktık ki Haşim elinde el feneri sümsük, sümsük geliyor. Motor durmuştu.

"Haydi Haşim arkası meyilli, biz taksinin ışığını da tutalım, sen cipi arkaya doğru kaptır" dedik.

Haşim denileni yaptı geçti direksiyona, taktı geriye, bıraktı araba biraz gidince bastı marşa motor çalıştı, verdi gazı biraz sonra cipin farları göğe yansıdı…cip görüş alanından çıktı, kayboldu...İndik arabadan, aman yaman diye koşuşturduk, sonunda gökyüzünü aydınlatan cipi gördük. Yoldan çıkmış uçuruma yuvarlanırken bir ağaca takılmış ön tekerler havada kalmış. Haşim'i zor bela indirdik, kontağı kapattık. Haşimi de taksiye aldık. Yola devam ederken Haşim'e neden durduğunu sorduk. Tarakçı köyünde deli Hüseyin diye biri varmış, O karanlıkta önüne fırlayınca ayağını gazdan çekmiş, motor durmuşmuş günün stresi ve yorgunluğu içinde yutkunup duran doktor Şaban sonunda patladı

"Ulan yorgunluktan öldürdün bizi, durmaya çocuğunun üstünden geçip, ezeydin onu. Ailesi bile şikayetçi olmaz, bir gün hapis yatmazdın" diye söylenirken, "Peki Haşim şimdi neden yoldan çıktın?"

dedim.

"Arabanın frenleri arızalıydı, bakımını yaptıramamıştım, fren tutmadı Doktor Bey" dedi.

Söz bitti…

Hani "Bir musibet bin nasihatten iyidir" Diye bir laf var bu laf aptallar için geçerli olmasa gerek.

Benim payıma bir tek nasihat bile düşmedi…Daha birçok köylere cip yolculuğu yaptım, yolda kalınca ittim, uçurumlara uçtum, yüz yıllık söğüt ağaçlarının üstünde kendimi buldum. Şu anda o zamandan kalma Sağ bacağım belden aşağı ağrı ve uyuşukluk içinde. Ama huzurluyum Allah'a şükür, vicdanımı yaralamamaya çalıştım. Bildiğim kadarınca da hiçbir yarası beresi yok. Şükürler olsun.

Dr-Hüseyin Aydıncak

NOT-1

ABDAL

Kalender, derviş

APTAL

Zekâsı pek gelişmemiş, zekâ yoksunu, alık, ahmak, alık salık

NOT-2

-öğrendim ki taksisini kiraladığımız Tarakçı köyü ve çevresinin vefakâr sıhhiyesi Sıhhiye Sabri (Doktor Sabri) korona yüzünden vefat etmiş. Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun.

NOT-3

--Daha önceki Facebook profilimdeki paylaşımıma cipçi Haşimi'n oğlu Cemal Kırbacı yaptığı yorumla babasının bu yaşadığımız olaydan sonra bir daha şoför koltuğuna oturmadığını, cipi satıp koç alıp kurban ettiğini ve 1997 yılında vefat ettiğini yazmış.

Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun.

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.