ALTIN
 2.468,19
DOLAR
 32,4306
STERLİN
40,3674
EURO
 34,5013

Bizim memlekette elleri nasır tutmuş, gecesi gündüzüne karışmış, eve yorgun argın gelse de yüzünden tebessümü eksik olmayan, hayat şartları altında mücadele eden babalar hep var olmuştur. Şefkat ve merhamet kanatlarını çocuklarının üstüne açmış onların okuması için “Ceketimi satarım seni yine okuturum...” diyenlerden biri de Hacı Halil Uşağından, Hacı Şerifler'den kayınbabam Abbas Usta idi.
Hekimhan Malatya'nın en önemli ilçelerinden birisiydi ve Malatya'dan Sivas'a giden kara ve demir yolu üzerinde dağlarla çevrili bir vadide bulunuyordu.

Hekimhan güzel bir memlekettir. Sert bir iklim sürer. Kuraktır, soğuktur, arazisi dağlıktır. Burası eski Bağdat- İstanbul kervan yolu üzerine kurulmuştur. Hekimhan ismi Hekimin Hanından gelmedir. Demir cevheriyle dünyada adını duyurmuştur. Kayısısı, dutu,bastığı,üzümü, elması, armudu, cevizi meşhurdur. Dağlık bir yeryüzü şekline sahip olduğundan ekilip biçilecek arazisi yeterli değildir. Gençler ya okurdu, yada gurbete giderdi. Başka yolu yoktu...

Hekimhan’lıların çoğu bağ, bostan, kayısıcılık ve hayvancılıkla uğraşır geçimlerini bu şekilde sağlarlardı. Gelecek kuşakların daha iyi bir geleceğe sahip olmasını isteyen Hekimhan halkı, evlatlarını okutmak için kız erkek ayrımı yapmadan elinden ne gelirse yapardı. Köydekiler ilçede ev tutar çocuklarını okuturlardı.İlçe nüfusunun % 95'si okur-yazar dı. Yüksel tahsis yapmak çok önemliydi.
1950’li yıllarda Hekimhan Ortaokulu'nda köylü,kasabalı, memur her kesimden ailenin çocuğu eğitim görürdü. Köylerden gelen çocuklar, kendi işlerini kendileri yapardı. Kendileri pişirir, kendileri yıkardı... Köyden ilk ayrıldıklarında bir gariplik çökerdi üstlerine. Bazı geceler ağlar, analarını beklerlerdi ıssız evlerde.Haftada bir cuma günleri Hekimhan'da Taşhanın önündeki alanda pazar kurulurdu. Köyden traktörlerle, hayvanlarla getirdiklerini satarlar, alacaklarını alırlardı. Okulda okuyan çocuklarının ihtiyaçlarını görüp giderlerdi.
Cuma günü çocuklar sağa sola koşturur; “Teyze, anam , babam geldi mi? Bibi anamı gördün mü?” diye ararlardı...Köyden gelen bir haftalık erzakı çekerlerdi kaldıkları köhne kerpiç evlere.Odun, yufka, eşkili ekmek,yoğurt, peynir, bulgur, tarhana taşırlardı.

Abbas Usta da eski evinin bir göz odasını Karamahmutlu, Cüzüngütlü akrabalarına kiraya verirdi. Aynı odada üçer, dörder öğrenci kalırdı. Gaz lambasının ışığında ders çalışırlardı. Abbas Usta ara sıra öğrencileri kontrol eder nasihatlerde bulunurdu. Yutçulardan Veysel, Cumali, Otlulardan Ali, Hacı Hasan, Alâeddin, Muzaffer. Güzelyurt'dan H.İbrahim Erdem daha niceleri... 1940'lı yıllarda Akçadağ Köy Enstitüsü açılınça Malatya'nın ilçelerinin içinde en fazla kız erkek öğrenci Hekimhan'dan gitmişler ve öğretmen olmuşlar..
***
Abbas Usta gençliğinde çalışmak için gurbetlere gitmiş. Antep’te şarap fabrikasının, Elâzığ’da Külüşkür Köprüsü’nün, Adıyaman'da Hükümet konağının, Malatya’da Ticaret Lisesinin taş duvarlarının fugalarını yapmış. Hekimhan'ın ilçe merkezi ve köylerinde fuga yaptığı evlerin duvarlarında halâ isim yazıtı duruyor.Fuga yaptığı köylerin birinde Abbas Usta'ya işinin karşılığında bir inek vermişler. Birinde de İğdir köyünde evin fugası karşılığında Tamo bibi bir traktör odun göndermiş.

"Fuga: (Duvar derzi) Moloz taş duvar ve sıvasız bırakılacak her çeşit tuğla vb. duvarlarda, düşük dozlu duvar harçlı derzlerden içeriye su ve rutubet girmemesi için, derzlerin yüksek dozlu bir çimento harcı ile doldurulması gerekir. Bu derzler mimari isteğe göre çukur ya da kabartma olabilir."
Abbas Usta kabartma derz yaparken taş araları 1.5-2 cm kadar oyup temizleyip ıslatırmış. Elenmiş ince kumla çimento harcı ile taşlardan 1-1.5 cm çıkıntılı ve bir miktar taş yüzeyine binecek şekilde derzler dolduruyormuş. Sonra harç tam katılaşmadan demir mala ile bastırılarak sıkıştırıp, taşların olabildiğince büyük görünebilmesi için harcın taşlara 1-1,5 cm’den fazla binen kısımları malanın sivri ucuyla kesilip alıyormuş. Fazla geniş görünen derzlerin ortasına taşları belirleyen bir çizik ya da oyuntuyu ince derz malası, ucu kıvrılmış yuvarlak ya da köşeli bir demirle, fırça ile dantel gibi taş duvarı işliyormuş.Bu konuda hünerli işinin ehli imiş...Abbas Usta fuga yaptığı her evin dışarıdan görünen duvarına kitabe gibi evin sahibinin adı ve soyadını, onun altına da "Abbas S. P" ve tarihi yazarmış.

Bizim Hekimhan’da, Abbas Usta’yı çok severlerdi. Orta boylu, gür kaşlı , büyük pazulu, elleri nasırlı güçlü idi. Fötr şapkası ve boynunda asılı terini sildiği yağlığı (mendili) vardı. Çalışırken iniltili şekilde bir türkünün nağmeleri dilinden dökülmeye başlardı .
Abbas Usta genç iken bir ara keman çalarmış. Ama gel gör ki keman çalıyor diye çevreden büyüklerinden çok laf işitmiş. Keman çalmayı bırakmış. Dağarcığında çok hikayeler varmış. Evde çocuklara, anlatırmış. Çocuklar hayretle film gibi dinlerlermiş babalarını.

Abbas Usta Fugaya gideceği günlerde erkenden kalkar gaz ocağının üzerine çay demliğini koyup ,sabah çayını içer malzemelerini heybesine koyup yola düşermiş.

Fuga işini kabala aldığı için gün batıncaya, ortalık karanlık oluncaya dek sürdürürmüş çalışmasını, başını kaldırmadan. Kan ter içinde çalışıyormuş.
Çalşırken alnındaki terler şıpır şıpır dökülüyormuş harçın içine. Arada biri boynundaki yağlığını çıkarıp terlerini kuruluyormuş.
İş elbisesini çıkardıktan sonra takım elbisesini giyer başına fötr takarmış.

Abbas Ustanın Adana Ceyhana yerleşen İsmail abisi her yaz çocukları ile Cüzüngüte giderlermiş. 10-12 yaşlarnda abisinin oğlu Kaya amcasının fuga işinde yardım etmeye gidermiş. Bir gün aksam evde yemek yedikleri sırada , babası kardaşına seslenerek;" Abbas nasıl kaya' ın yardımı oluyor mu diye sormuş? amcasının cevabı; yani küçümser bir nida.ile " Eh işte çocuk fazla..." tabi yeğeninin beklediği cevap gelmeyince Kaya hüsran yaşar. Kaya zeki bir çocuk hemen yanıt geçiktirmemiş. "O halde demek değişen yok, yarın ben işe gitmiyorum " deyivermiş.Sofrada biraz şaşkın biraz üzgün ama herkes gülmekten bir hal olmuş. ..

***
Hekimhan'da bir gazete bayi varmış. O da gazeteci Omuş Dayı’nın bayisiymiş. Gazeteler ilçeye öğleyin Malatya otobüsleri ile gelirmiş. Abbas Usta günlük gazete alırmış. Türk güreşçilerinin bölümler halinde yayımlanan hikayelerini, Kel Aliço, Koca Yusuf, Adalı Halil ve nicesini soluksuz okurmuş. Sonra başkalarında anlatırmış. Gelin abla da gazetenin her sayfasını okurmuş. Mahalleye okuduklarını anlatırmış.
Tarihi Selçuklu eseri üç dilli kitabesi olan "Ermenice, Süryanice Arapça" Taşhanın avlusuna ünlü güreşçiler gelirmiş. Güreşten bir gün öncesinden balyalarla samanlar gelir meydana serilirmiş. Taşhan’ın damının dört tarafı seyirci ile dolarmış ...

Abbas Usta'yı Salih dayının karşısına rakip olarak çıkartmışlar. Abbas Usta’nın kispeti şeker çuvalından yapılmış bir pırpır imiş. Kispet kimsede yok... Salih dayı ile Taşhan’ın avlusunda kapışmışlar. Abbas Usta , Salih Dayı'yı bir kucaklamış Salih dayı da istermiş ki rakibi bir oyun yapsın seyirciler sevinsin millete bir gösteriş olsun... Fakat Abbas Usta modern tekniklerden ziyade karakucak işi pehlivan Salih'i tuttuğu gibi kucağına almış. İki eli üzerinde havaya kaldırarak bir hamlede yere vurmuş . Rakip pehlivan kan ter içinde kalarak yenilmiş Abbas Usta’nın gücü karşısında herkes şaşırmış.
Güç denemesi için yapılan eşek kaldırma iddiası yıllarca anlatılmış. Yine Hekimhan’da büyük bir taş loğ varmış. Bu loğu o zaman ilçede üç kişi kaldırabiliyormuş. Demirci Mehmet Ağa ( Mehmet Özyazgan), Avukat Murat Bingöl’ün babası, Hacı Şerifler oğlu Abbas Usta.

Abbas Usta dövüş horozlarını çok severmiş.
Horozlarını sürekli cebinde kuru üzüm, ceviz, fındık gibi yemişlerle beslermiş. Onlar da çarşıdan geldiğini görünce hemen koşarak onu yolda karşılarlarmış. Horozlarının 3-4 günde bir ayaklarını iyice yıkayıp kafalarını ayaklarını zeytinyağı ile yağlarmış. Hekimhan'da en iyi horozun kendisinde olmasını istermiş.O nedenle yenilen ya da dövüş kaybeden horozu hiç beslemez birine verirmiş.
Bu dövüş horozlarının tavukları ilkbaharda 10 - 11 tane yumurta yumurtlayıp kuluçkaya yatarmış. Abbas Usta yumurtaları 5-6 gün sonra güneşe tutarak içinin boş olup olmadığını kontrol eder, boş olan yumurtaları ayırırmış. Horoz dövüşleri genellikle kaymakamlığın yan tarafındaki parkta yapılırmış. Seyretmeye de çok sayıda vatandaş gelirmiş. Bu dövüşlerde herhangi bir bahis ya da menfaat söz konusu olmazmış. Sadece kimin horozu galip gelecek diye izlenir, o gurur onlara yetermiş.
***
Teknoloji ilerleyip arttıkça, insanların maddi durumu düzelince kerpiç evler taş evler artık yapılmaz olmuş. Briket, tuğlalardan betonarme evler yapılmaya başlanınca Abbas ustanın işi günden güne azalmış.
Abbas Usta gecikmiş yaşına rağmen 1970'li yıllarda Hekimhan MTA'ya girmiş. Evde eşi, çoluk çocuk çok sevinmiş. Babasından kalma kerpiç evin çenesi kaymış, çöktü çökecek imiş. Bahçelerinin bir köşesine taştan bir ev yapmaya karar vermişler. İki oda, bir mutfak,bir ahırın temelini karısı ile birlikte günlerce çalışarak yapmışlar....
Abbas Usta MTA'da çalıştığından Dursunlu’dan Göz Omar ve Karaca ustayı tutmuş. Tez zamanda ev yapılmış, evin damı toprakla örtülmüş. Abbas Usta bu evini dişiyle tırnağıyla kurmuş. Bu evinin her bir taşında, kumunda, çimentosunda, tahtasında onun teri varmış. Yeni evlerine taşınınca nasıl da sevinmişler.
Abbas Usta'da birçok ilçede köyde yüzlerce evi fuga yapmış ama kendi evinin fugasını yapmaya eli değmemiş..."Terzi kendi söküğünü dikemez." Atasözü bu olayda da gerçekleşmiş.
***
Yücekayanın eteklerinde Taşbaşı Mahallesi'nde ki evlerinin önünde küçük vaha gibi bahçeleri varmış. Giriş kapısında iki tane karşılıklı akasya ağacı çiçek açtığı zaman mahalle mis gibi kokarmış. Bahçede üç ağaç beyaz dut, kara dut, erik, kayısı, ceviz ağacı ve üzüm asması varmış. Giriş kapısından eve kadar yolun iki tarafı, çeşit çeşit çiçekler ve güllerler bezeliymiş...

Abbas Usta küçük büyük demeden herkesin hat- hatırını sorar. Bütün akrabalarını, hısımlarını ve dostlarını evlerinde ziyaret edermiş. Gittikleri yerlere eli boş gitmez az çok birşeyler götürürmüş. En çokta Zarife bacı, Ekmekçi Hacı, Emir Çavuşun Ehmedi, Muhtar Osman Ağa, Garipoğlu Hüsnü beğe, Marangoz Ali, Sancoğlardan Hüseyin'i ziyaret eder, bazende bu yerlere çoluk çocuk akşam oturmalarınada giderlermiş.

***

Abbas Usta’nın karısı Karamahmut’lu ağ gelin küçük yaşta gelin olmuş. Köylerinde ilkokul 3’e kadar okumuş. Annesi ölünce okuldan alınınca çok ağlamış... Kocasından 15 yaş küçük, uzun boylu, uzun saçlı, beyaz tenli güzel bir kızmış.
Okuma yazmayı bildiği için elinden kitap düşmezmiş. Kitapları komşuları Gazcı Süleyman'ın öğretmen kızı Solmaz'dan alırmış. Yaşar Kemal’den İnce Mehmet, Fakir Baykurt’tan Kaplumbağalar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban ve cep fotoromanlarını gaz lambasının sarı ölgün ışığında sabah ezanı okununcaya kadar bazen bırakamazmış.

Okuma yazma bilmeyenlerin mektuplarını okurmuş. Onların mektuplarını yazarmış. Çocuklarını ardına katar sinemaya da gidermiş.. Gelin Abla sinemaya giderken ,sinemaya gitmeyen gidemeyen bazı komşuları arkası süre sinemaya gittiği için ayıplarlarmış. Yıllar sonra ayıplayan komşular " Gelin senin yaptığın doğruymuş ,meğer bizim düşüncemiz yanlışmış." demişler.

Gelin Abla’nın yüzü hiç gülmezmiş. Bunun altında yatan acı bir hikayesi varmış. Mahelledeki evlerin su ihtiyacı yakındaki Garipağaların pınarından karşılanırmış. İşte bu pınarda gelin ablanın ilk çocuğunun ölümü hiç aklından çıkmazmış. İki yaşındaki İlhan'ın pınarın kürününe düştüğünü çırpındığını görmüşler. Gelin ablaya mahallenin çocukları haber vermişler. Anası koşmuş, komşular koşmuş ama kaş ile göz arasında çocuk boğulmuş. Komşular çok çabalamışlar ama İlhan'ın nefesi gitmiş. Abbas Usta komşuları ile tarihi yeni camiden çıkmış eve doğru geliyormuş. Yolda bu olayı haber alır almaz dizinin bağı çözülmüş. İlk kalp krizini böyle yaşamış...

Anası bağrına bastığı yavrusunu eve getirmiş.Gelin abla dizlerini döve döve ağlamış. Babası da öyle…Bütün Taşbaşı Mahallesi kadınları, erkekleri hep ağlamışlar. Çocuklar da hep ağlamış. Gelin abla ağıtlar söylermiş çok geceler. Bir ağıtı ise şöyleymiş:

"Gözyaşları döke döke
Boynumu büke büke
Ciğerimi söke söke
Bitmeyen bir derde kaldım"

Ağıtın ardından Gelin abla

Mahellenin pınarısın
Çocuğumu boğan suyun
Taş duvarların yıkılsın
Suyun çekilsin kurusun" diye pınara bir de kargış ( beddua ) etmiş.

Günler geçer gelin abla unutmaz.Yavrusu yaşında bir çocuk görse gelin abla ağlarmış. Yücekaya’nın dili olsa da Hekimhan'da yaşayan her milletin öyküsünü anlatsa kim bilir ne acı olaylara ne güzelliklere şahit olmuştur...
***
Gelin ablanın ilk çocuğu Garipağaların konağının bitişiğinde bulunan tarihi kesme taştan yapılı Osmanlıca kitabesi bulunan Garipağaların pınarında boğulup öldükten sonra, üçer yıl arayla altı çocuğu daha olmuş.
Mahellenin ebesi Fatöğ bibi( Fatma Ünver) çocuklarının ebesiymiş... Gelin abla bu altı çocuğu büyütse de hiç ağıtları eksilmemiş.
Oturdukları odanın ahır duvarına bitişik duvarı hafifçe içe doğru oyukmuş, buraya “yüklük” denirmiş. Döşekleri yorganları gelin abla kitap gibi oraya dizermiş. Yüklüğün hemen kenarında Maraş işi ceviz işlemeli küçük bir sandığın İçine de kızlarına yaptığı dantel ve oyaları epeyce çeyiz “pılı-pırtı” naftalinleyip saklarmış.
***
Oturdukları odanın duvarında Atatürk portesi, yanında cam çerçevede aile fotoğrafları asılı imiş. Abbas Usta 1960'lı yıllarda Ankara’dan getirdiği Atatürk büstünü taş duvarlı odanın penceresinin önünde uzun yıllar saklamış.
Abbas Usta 63 yaşında Hakk’a yürüdü. Abbas Usta’nın çocuklarına nasihat verirken siz yeter ki okuyun "Ceketimi satarım sizi yine okuturum" dermiş. Çocukları da okumuş, güzel mesleklere sahip olmuşlar.
Tanrım Abbas Ustayı cennetine koymuştur...

   

  

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.