ALTIN
 2.468,19
DOLAR
 32,4306
STERLİN
40,3674
EURO
 34,5013

-Bizim toplumumuz kulaktan dolma haberlere çok rağbet eder. Yaşamını mahalle TEVATÜR’lerine göre düzenler.
"Kız senin oğlanda Vallah Billah nazar var. Fadik karıya götür de bir tuz çevittir, baksana oğlan mum gibi eridi"
"Senin kızın yaşı geçti, kısmeti çıkmadı, Ahmet hocaya bir okuttup üflet, üç zamana kalmaz kısmeti açılır çoluk çocuğa karışır"
"Senin gelin Gişisi gurbete gideli huzursuz, sağa sola DİLLİK vermiyor, ona bir ferahlık MUSKA’sı yazdırsan o da biz mahalleli de rahat ederiz"
"Anam bu senin torunun korkmuş, buna gönlü olur da verirse İmmuhan bibinin idrarından biraz içirin bişeyi kalmaz"
"Senin Hasan halen iş bulamadı ,kısmetini açtırmak lazım. Bir KÖCEKli kutuya bir kutu lokum koy, Köceği kilitle, kilit üstünde kalsın Cuma namazında caminin önüne git namazdan sonra camiden ilk çıkana köceği açtır lokumu ver, oğlunun kısmeti kısa vakitte açılır"
"Senin torun 4 yaşına geldi halen yürümüyor, onu Hötüm dede yatırına götür, ayaklarını tavandaki deliğe tık, kısa zamanda yürür.
"Ula Vahap senin o DODAKların morarmış, pis kan toplanmış ona bir sülük vursan pis kanı emer"
"Baba sen akşamdan beri diş ağrısı çekiyorsun, gel berber Hüseyin’e gidip dişini çektirelim"
"Alin'in oğlu top oynarken düşmüş, kolu ağrıyor, çıkıkçı-SINIKÇI Hüsnü ye götürsünler. çok kırık çıkık tedavi etti"
"Bu çocuğun ateşi düşmedi, Abdoların Kadire götürün de jiletle kesip kanını akıtsın"
Gibi bölge bölge değişen sayısız inançlar var.

HASTALAR HEKİME GELENE KADAR BİRÇOK YERDEN ÇARE ARARLAR... EN SONUNDA HEKİME GELİRLER

-1976 yılında ADIYAMAN da özel muayenehaneme 8 aylık bir çocuk getirildi. Çocuğun 40 derece ateşi vardı. Kulaklarına, boğazına baktım normal görünüyordu, solunum seslerinde hafif bir hırıltı vardı. Ama bu kadar ateşi ve çocuğun durumunu bu bulgular izah etmiyordu. Bezini çözdüm baktım belden alt taraf da normaldi. Sırtını dinlemek için çocuğu yüz üstü çevirip, giysilerini yukarı sıyırdığımda gördüğüm manzara karşısında beynimden vurulmuşa döndüm. Çocuğun sırtında 40 tane enfekte olmuş, serçe parmak kalınlığında jilet kesisi vardı. Sordum hastalığı kestirmişler jilet yerlerine de zaman zaman tükürmüşler. Öfkelendim, ama o bölge insanıyım, ,insanların yaşam tarzlarını biliyorum. Bu anne baba daha gençler, onları büyükleri yönlendirip, yönetiyor. Büyüklerinin sözünden çıkamazlar. Anne, Babayı tokatlamadım ama onlara ciğerim yettiğince bağırdım,
"Ulan eşşek oğlu eşşekler, sizde hiç akıl yok mu, ulan siz ne zaman adam olacaksınız, yazıklar olsun size" diye sövdüm, saydım.
Boyunlarını büküp ellerini önlerinde kavuşturup korku içinde duruyorlardı
"Ulan sizi Jandarmaya vereceğim, bunu kesenin de sizlerin de gözlerini delikte ışılatacağım" falan dedim. Jandarma lafını duyunca elime sarılıp öptüler, onları jandarmaya vermemem için yalvardı yakardılar.
Yapacak bir şey yok, 'lanet olsun yüreğimdeki insan sevgisine' deyip doktor olarak yapacaklarımı anlattım;
"Bakın ben bu çocuğa 10 günlük iğne tedavisi vereceğim, hergün yaralarını pansuman edeceğim, iyileşip ben izin verene kadar köye gitmeyeceksiniz. Lafımı dinlemezseniz ben gene sizi Jandarmaya teslim ederim" diye anlattım.
Söz verdiler. Tedaviye devam ettik, her gün pansumanı bizzat ben yaptım ,enjeksiyonlarını ben yaptım (Tek çocuk tedavi olsun, para yüzünden tedaviyi yarım bırakmasınlar diye, bunlar için hiçbir ücret almadım) yaralar iyileşti. Köylerine gitmelerine müsaade ettim. Elimi öptüler, minnet duygularını ifade etmek için dualar ederek gittiler.
Hastalar Besni'nin bir köyünden gelmişlerdi.
Bir gün muayenehaneme geldim sekreter
"O geçen iğne yaptığınız hasta çocuğun babası bir sepet üzüm getirdi, bıraktı gitti" dedi. Baktım Azman bir sepet dolusu nefis BESNİ ÜZÜMÜ getirmişllerdi. Günlerce zevkle yedik…
-1990 Yılında SİNOP ili Ayancık ilçesinde yıllar sonra bu jiletleme hadisesini anı olarak yazıp bilgisayar çıktısını alıp masama koydum ki, bir bey yanında bir delikanlı ile muayene odama girdi. İlk bakışta 20’li yaşlardaki delikanlı çok solgun görünüyordu. Dikkatli bakınca iki kaş arasında jilet kesilerini farkettim. Buyur ettim oturttum. Sorun nedir diye sordum. Delikanlının 10 gün kadar önce düğünü yapılmış. Herşey güzelmiş. Ama gerdek gecesi o iş olmamış. Oğlana anzer balı, Trabzon tereyağı falan kuvvet versin diye her şeyi yedirip içirmişler. Ama o iş bir türlü olmamış. Oğlan günden güne sararıp solmuş, yemeden içmeden, uykudan kesilmiş. Görenler bu sarılık olmuş, bunu Hallo gilin Muhareme götürüp jiletle kestirin demişler. Kestirmişler ama gene bir çare olmamış.
Güldüm. Bu kadar tesadüf olurdu...
"Ne gülüyorsun Doktor bey" dediler.
Masamdaki JİLET başlıklı bilgisayar yazısını gösterdim…Okudular.
"Bizim ülkenin Güneyinin de, Kuzeyinin de en keskin tedavisi jiletlemekmiş" dedim. Şaşırıp kaldılar
Samsuna Psikiyatrisine gönderdim...
NOT 1
Paylaştığım anılarımda halk dilindeki sözcükleri unutulmasın diye olduğu gibi vermeyi seviyorum, TÜRK DİL KURUMU SÖZLÜĞÜNDEKİ manalarını da not kısmında açıklamaya çalışıyorum.
NOT 2
TEVATÜR: Yaygın söylenti
DİLLİK: Dirlik, rahatlık, düzenlik, huzur.
GİŞİ: Koca, eş.
MUSKA: İçinde dinsel veya büyüleyici bir gücün saklı olduğu sanılan, taşıyanı, takanı veya sahip olanı zararlı etkilerden koruyup iyilik getirdiğine inanılan bir nesne, yazılı kâğıt vb.; hamayı
KÖCEK: Kapı, dolap ya da sandık kilidi,asma kilit
DODAK :Dudak
SINIKÇI: Kırıkçı

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.