ALTIN
 2.104,05
DOLAR
 31,3822
STERLİN
39,7428
EURO
 34,0576

Arguvan İlçesi’nin Halpuz Köyü mekan olarak; ulusal anlamda, kültürel değerlerimiz arasında önemli bir yeri olan, Arguvan ağzı türkülerin çıkış noktası konumundadır. Burada harmanlanan türküler, göle atılan bir taşın oluşturduğu dalgalar gibi etrafa yayılarak Anadolunun dört bir yanında söylenmektedir.  Arguvan türkülerinin can bulduğu bu topraklarda yetişen usta şair, Muharrem Yazıcıoğlu, 1928 yılında Arguvan ilçesinin Halpuz Köyü’nde doğmuştur. Babasına, dedesi Mehmet’in adı konmuştur. Dedesi Mehmet, Abuseyf’in oğludur. Kabilesi “Bölükemini” lakabı ile anılır. Ailenin soyadı Bulut’dur. Ancak Yazıcıoğlu, “Bulut” olan soyadını, “Yazıcıoğlu”, olarak değiştirmiştir.                        

 

Halpuz köyü; 1954 yılında Arguvan Nahiyesi’nin ilçe olması ile birlikte Dolaylı ismi ile mahalle olarak, Arguvan ilçe merkezine bağlanmıştır. 1560 tarihinde; 48 hane, 67 erkek nüfusu bulunmaktayken, 1895 tarihinde; 83 hane, toplam 340 nüfusu bulunmaktadır. Halpuz Köyü son yıllarda sürekli olarak dışarıya göç vermektedir.                                       

 

Halpuz Köyü’nde (Dolaylı Mahallesi) doğan Yazıcıoğlu, on iki yaşlarındayken köye Aşık Veysel gelir.  Yazıcıoğlu’nu o yıllarda Aşık Veysel’den oldukça etkilenmiştir.  Bunun yanında dedelerin de çalıp söylemesinden etkilenen Yazıcıoğlu, saz çalmaya heveslenip yöresel ve usta malı türküleri çalıp söylemeye başlar. İlkokulu Arguvan’da, ortaokulu Malatya’da okuduktan sonra 1952 yılında evlenir. 1953 yılında Adıyaman’ın Kâhta İlçesi’nde sağlık memuru olarak çalışmaya başlar. 1958 yılında bu görevden ayrılarak Elazığ Adliyesi’nde mahkeme katibi olarak göreve başlar. 1965 yılına kadar sürdürdüğü bu görev sürecinde, sesi ve sazı ile toplantılara katılır ve yurt gezilerine çıkmaya başlar. Bu arada geleneksel halk şiirleri de yazar. 1965 yılında Adliye kâtipliğinden ayrılarak işçi olarak Almanya’ya gider. 1974 yılında tekrar yurda dönen Yazıcıoğlu, yurtdışında yazdığı şiirlerini  “Uyandık” isimli kitapta bir araya getirerek satışa sunar. Kitap kısa zamanda tükenerek 1975 yılında ikinci baskısı yapılır. 1975 yılında yurtdışında çalışan vatandaşlarımıza moral konserleri vermek üzere Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca, Aşık Ali İzzet ile birlikte görevlendirilir. 4–5 ay boyunca gurbetteki vatandaşlarımıza konserler verir. 1978 yılında Ankara Numune Hastanesi’nde üç yıl çalıştıktan sonra emekliye ayrılır. Yaz aylarını Antalya’da yılın diğer aylarında ise Ankara’da geçirmeye başlar.

 

Yazıcıoğlu gurbette yaşamanın ezikliği, vatan özlemi, toplumsal barış ve bağlılık, sosyal adalet, Atatürk ve Atatürkçü Düşünce, doğa, sevgi, hoşgörü ve aşk gibi temaları, yazdığı geleneksel halk şiirlerine, yansıtmaya çalışır. Ürettiği geleneksel halk şiirlerinde Hacı Bektaş Veli felsefesinin, Atatürkçü Düşünce’nin ve doğa sevgisinin etkileri görülür. Şiirlerinde sonradan edindiği soyadı “Yazıcıoğlu” mahlasını kullanmaktadır. 1600 şiiri bulunan Muharrem Yazıcıoğlu: 1987 yılında “Göze”, 1990 yılında “Kaynağımı Kurutma”, 1994 yılında “Kitaplar Ağlıyor”, 1998 yılında “Sevdalıyım” ve daha sonra “Yeni Bir Dünya Kuralım”, “Birbirinden Kaçar Oldu İnsanlar” ve “Anadolumun Meyveleri” ismli kitapları ile şiirlerini halka sunmuştur. Bunun yanında Yazıcıoğlu’nun yazdığı şiirler yurdun çeşitli yerlerinde gazete, dergi, antolojilerde yayımlanmıştır. Şiirlerinin bir kısmını seslendirerek bir de kaset çalışmasını halka sunmuştur.                  

 

Günümüzde; öz değerlerimizden olan halk şiirleri ve şairlerinin, toplum tarafından yeterince tanınmaması ve özümsenmemesinden yakınan Yazıcıoğlu ile 1996 yılında tanıştığımda; “Beni Türkiye tanıyor, ancak Arguvan ve Malatya tanımıyor” demişti. Bu haklı sitemi üzerine, Malatya Kültür ve Sanat Derneği aracılığı ile Muharrem Yazıcıoğlu ile irtibata geçildi. MAKSAD Dergisi’nde Serkan Güzel ile yaptığı röportaj yazısı yayımlandı. Güneş TV’de canlı yayınlara katılarak çalıp, söyledi. Arguvan Türkü Festivalinde sahneye çıktı ve Malatya’da yerel yazılı basın aracılığıyla çeşitli tanıtımlar yapıldı.

 

Yaz aylarında kültürel ve sanatsal konulara duyarlılık gösteren ve bu tür konularda çaba harcayan arkadaşlar olarak, zaman zaman biraraya gelerek çeşitli sohbetler düzenlerdik. Bu sohbetlerin birinde Arguvan’ın kültürel anlamda yeterli tanıtımının yapılmadığı görüşüne dayalı olarak Arguvan’da belli aralıklarla kültür şenliklerinin düzenlenmesi konusunda görüş birliğine ulaşmıştık. Muharrem Yazıcıoğlu,  Alirıza Uğurlu, Ali İhsan Öztürk, Metin Özer, Nevzat Topal Ramazan Çiftlikçi ve ben Vakıf Parkı’nda toplanarak Arguvan Türkü Festivali’nin yapılandırılması için çalışmaya karar verdik. Önerimizi Arguvan Belediye Başkanı Mehmet Fidan’a ve o dönemin kaymakamına götürdük. O yıl maddi sıkıntılar ve organize yetersizliğinden dolayı kutlanmayan, Arguvan Türkü Festivali’nin temeli atılmış oldu. Bu festival fikrinin oluşumunda Yazıcıoğlu, çabalarını ve ilgisini içtenlikle sergilemişti. Yazıcıoğlu sohbetlerimizde; toplumsal ve kültürel konulara oldukça duyarlılık gösteriyor, kültürel değerlerimize sahip çıkılması ve onların tanıtılması gerektiğini vurguluyor, değerlerimizin var olan yozlaşmadan korunması gerektiğini ileri sürüyordu.

 

18.08.2000 tarihinde bir mektupla birlikte son yazdığı birkaç şiir ve kendisinin içinde yer aldığı dergiler göndermişti. Mektubunda 1940’lı yıllara ait çocukluk dönemindeki Arguvan’ı şöyle anlatmaktadır:

 

            “1938 den bu yana değişen dünyada değişen Arguvan’ı; kısaca gençlerin bilmesi açısından şöyle ana başlıklarıyla anlatmak isterim. 1938–40 yıllarının eski Arguvan’ı güzeliğiyle töresiyle yok olup gitti. Yerine yeni bir Arguvan ve yeni bir Dolaylı Mahallesi geldi. Köyümüz elektriksiz de olsa, bir güzelliği tadı vardı. Sevgi, saygı ve ciddiyet vardı. Aldığımız aile terbiyesi ile büyüklere karşı cevap vermek, saygısızlık etmek, haddimize düşmemişti. Atatürk’ümün köyünde okullarda güzel toplantılar, konuşmalar yapılırdı. Her sene Cumhuriyet bayramlarında ilçenin aşağısındaki düzlükte; atları ile köylerden gelenler, cirit oyunları yaparlardı. Sünnetler, düğünler, ölümler ciddi geleneklere göre değerlendirilir. Her olay kendine göre, özünde değer taşırdı. Köyler de birbirlerine dostluklar devam ederlerdi. Hacı Bektaş-ı Veli felsefesiyle ve Atatürk ilkeleriyle beslenen, alevi köylere bilgili dedeler gelirler tam anlamıyla “Cem” dediğimiz tarikat ayinleri bütün hizmetleriyle icra edilirdi “Cem”in bir terbiyesi, ahlakı, düzeni vardı. O kapıdan giren herkes birbirinin bacı kardeşi idi. Orak biçerlerken geride kalanlara imece usulu ile yardım ederlerdi. Toplanıp bir uyum ve ahenk içinde gevişe gider,  türkü söylerlerdi. Harman zamanları bir âlemdi. Herkes harmanda yatar, gelen çerçilerden alışveriş ederek, o zamanın gençleri bizler hoş vakit geçirirdik. Yaz ayları, bahar ayları başka bir alemdi. Her taraf yeşillik olurdu. Koyunlar, kuzular melerdi. O zaman böyle sıcakta yoktu. Güzelim köyümün bambaşka bir tadı vardı.  İnsanlar fakirde olsa birbirlerine ile candan bağlıydı. Dedelerimiz babalarımız kurtuluş mücadelesi döneminde ülkemizin sıkıntılarını anlatırlardı. Atatürk’ün planlı kahramanlığından söz ederlerdi. Köyümüz Dolaylı’da okul yoktu. Şimdiki ilçe olan yere “Tahir Nahiyesi” denilirdi. O nahiyeye okula giderdik. Yıl 1938 bir gün okula varmadan, siyah bayrak asılmış olduğunu gördük. Okula varınca  bu nedir diye sorduğumuzda  Atatürk öldü dediler. Köyün ihtiyarı genci çoluk çocuk okula toplanmış ağlıyorlardı. İşte taa o zamanda uhdemde kalan Atatürk’ün ölümünü, 1965’de şiire başladığım zaman yıllarda değerlendirip yazabildim.

 

Dilimin döndüğü kadar şimdi o şiiri yazımın arasında size sunacağım.    

 

ATATÜRK KOKAR                                                                                                         

Yaşım yedi ülkem on sekiz milyon

Köyümün halleri ATATÜRK kokar                                                                                       

Çarıkla düşerim çamur yollara                                                                                            

Okulun yolları ATATÜRK kokar                                                                                                   

 

İlk tanıştım kitabımda resmile

Dostuna dost düşman oldum hasmıyla                                                                                

Öğretmenim Mustafa’nın ismiyle                                                                                        

Derslerde dilleri ATATÜRK kokar                                                                         

 

Ömür boyu ışık tuttu yurdumda                                                                                         

İlkeleri sermayedir elimde                                                                                                         

Eserleri türkü oldu dilimde                                                              

Sazımın telleri ATATÜRK kokar   

                                                                                                

ATATÜRK ismine akraba oldum                                                   

Onunla var oldum onunla güldüm                                                                                      

Onun tarihiyle yoğruldum geldim                                                                                       

Bahçemin gülleri ATATÜRK kokar                                                                     

 

 Yetmiş yıldır meşalesi yanıyor          

Yobazın dilinden yaram kanıyor

Yıkılan Osmanlı gelir sanıyor

Tarihin dalları ATATÜRK kokar

 

YAZICIOĞLU Ata ekmeğim aşım                                                                                    

Her zaman fedadır yoluna başım                                                                                    

Düşe kalka geldi yetmişe yaşım                                                                                           

Ölünce sallarım ATATÜRK kokar”

Arguvan’ın Halpuz köyünde yetişen ve  40  yılını geleneksel halk şirine adayan halk ozanı Muharrem YAZICIOĞLU  böyle seslendi atasına. Şiirleri ile “Anadolu insanının sevincini, mutluluğunu, sevgisini, mutsuzluğunu, merhametini” yaşam biçimini, eksi ve artılarını ustaca yazan Muharrem Yazıcıoğlu şiirleri ile yaşayacaktır. Etkili şiirleri konusunda: “Şiir beni yaz dediği zaman etkili ve doyurucu olur. Ben şiiri yazacağım dediğiniz zaman şiir etkili ve doyurucu olmaz” demekteydi.

Ömrünün son altı ayını yatalak vaziyette geçiren Yazıcıoğlu 11.07.2007 tarihinde hayata veda ederek, Ankara Yenimahalle Mezarlığı’na defnedildi. Bu acı kayıp ile ozanlık geleneğinin azalan temsilcilerinden birini daha yitirmiş olduk. Yazıcıoğlu’nun vefatı dolayısıyla ele adığım yazının, yaşayan halk şiirleri ve şairlerinin yeterli değeri görmesine, vesile olması dileğiyle…

Yorumlar
Adınız
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner43